Dün bankacı bir dostumla sohbet ederken, 15 yılını bu mesleğe vermiş eski bir bankacı olarak, o sıkıntılı günleri hatırlamanın bile, beni ne kadar strese soktuğunu fark ettim.
“Bankacı” denildiği zaman,
Bir grup vatandaş ; “Hortumcu !”, “Soyguncu !” diye veryansın ediyor. Bu insanların geçmişte çok canı yanmış. Mutfak masrafından tasarruf etmiş, dişinden tırnağından artırmış bankaya yatırmış. Yüksek faiz beklerken bakmış ki ana para bile uçup gitmiş. Bazıları uzun zaman sonra geri alabilmiş parasını, bazıları halen mağdur.
Bir diğer gurup da ; “Allah kimseyi bunların eline düşürmesin” , “Yamyam bunlar” , “Menfaatleri olmadan hiç bir iş yapmazlar” gibi nitelemelerde bulunuyor.
Yazık ki, bundan 15 yıl öncesine kadar, bir kasabanın ileri gelenlerinden üç kişi söyleyin desem; Kaymakam, Doktor ve Banka Müdürü denirdi. Şimdilerde ise biraz mevduatı olan müşteri, banka müdürün odasına girerken neredeyse odanın kapısını ayağı ile açar hale geldi.
Peki ne oldu da, ülke ekonomisinde çok önemli yeri olan bu sektör böyle anılmaya başlandı.
Ne oldu da, bu itibarlı bir mesleğe sahip bankacıya potansiyel “üç kağıtçı” gözüyle bakılmaya başlandı.?
…
Ne mi oldu ? - Türkiye de 24 tane banka battı. Evet bunların bir kısmı kurtarılabilirdi…, kimine haksızlık edildi…, kimi sonradan açtığı davayı kazandı…, kimi mağdurlara sonradan ödemeler yaptı…vs. İyi hoş ama, bunlar sektöre duyulan güven kaybını engelleyemedi.
Ne mi oldu ? - Bir dönemin başbakanı, yaşanan ekonomik krize çare olsun diye, bankalara para yatırılsın diye, mevduata %100 devlet güvencesi verince; “Kötü niyetli” bazı banka patronları “ nasıl olsa devlet mevduat sahibine paranın hepsini ödemeyi taahhüt ediyor” deyip, çeşitli yöntemlerle paraların üstüne yattı. Yani kendi bankasını hortumladı.
Ne mi oldu ? – Bankacılık sektörünün yetersiz ve işlevsiz denetlendiğini gören bazı bankacılar, meydanı boş bulup akıl almaz işler yaparak, usulsüz krediler vererek, vatandaşın parasını kendi çıkarları için birilerine hediye ettiler.
Tabii ki bu işlerle hiç ilgisi olmayan, namusuyla hizmet veren bir çok basiretli banka ve bankacı da vardı.
Ama, bizim toplumumuzda ne yazık ki, “bir doktorun hatasını, tüm doktorlara veya bir polisin yanlışını, tüm emniyet teşkilatına fatura etmek” gibi bir anlayış vardır. Bu nedenle tüm bankacılık sektörü karalanmış oldu.
Başka kim suçlu ?
- Düzenleme ve denetleme unsurlarının yakın bir geçmişe kadar sağlıklı belirlenememesi ve uygulanamaması, konu ile hiç ilgisi olmayan, konu hakkında hiç bilgisi olmayan, sermayesi yetersiz, eğitimsiz, kadrosuz, kaygısız, sorumsuz kişi ve kuruluşların banka sahibi olmasına imkan verilmesi de, bir dönem bu işlere adeta çanak tuttu. Yani bir diğer sorumlu da “kanun koyucu” ve “denetleyicilerdir.”
İşte size yakın tarihimizden (gerçek olduğu iddia edilen) bir hikaye :
Adamın biri, zamanında Yaşarbank’tan ipotek karşılığı kredi almış. Sonra kredisini düzenli ödeyip bitirmiş. Ancak ihmalinden midir bilinmez ipoteğini fek ettirmek(kaldırmak) için 3-5 yıl sonra müracaat etmek aklına gelmiş. Piyasayı fazla takip etmese de, bir ara Yaşarbank battı diye duymuş. Nereye gideceğini bilmez durumda, krediyi aldığı şubenin bulunduğu mekanın yolunu tutmuş.
Yalnız orada artık banka şubesi falan yok.
Adam etrafına bakıp, kredi aldığı eski Yaşarbank şubesinin tam karşısında bulunan faaliyetteki bir bankadan fikir almak istemiş.
Adam ile karşı banka memuru arasındaki diyalog şu şekilde gelişiyor:
- Şurada bir Yaşarbank vardı.
- Ohoo amca, Yaşarbank mı kaldı
- Ne oldu buranın işleri peki?
- Fona devredildi o banka. (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan bahsediyor)
- Fona mı?
- Evet ama bildiğim kadarıyla fondan, Yaşarbank, Egebank ve Etibank’ı Sümerbank almıştı…
- Şimdi ben Sümerbank a mı gideceğim?
- Yok amaca Sümerbank’ da yok artık.
- O da mı fona devredildi?
- Yok onu sattılar herhalde, sanırım Oyakbank aldı demişlerdi. Yalnız bir kısmını da Kentbank almış.
- Eee ben?
- Valla senin ipotek Oyakbank ta ise bulunur. Kentbank tarafında kaldıysa işin zor. Çünkü o da kapandı ama kime devredildi ben de bilmiyorum.
Bu fıkra gibi hikayenin ne kadarı doğru bilinmez. Ama bu kargaşayı yaşadık.
…. Süt nerede ? - İnek içti.
İnek nerede ? - Dağa çıktı.
Dağ nerede ? …. şeklinde devam eder ya; ona benziyor…
Bu ülke bankacılık konusunda sayısız acı tecrübe yaşadıktan sonra neyse ki; 2000 yılında (rivayete göre IMF in isteğiyle) BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) diye bir kurum oluşturuldu ve sektör sağlıklı bir zemine oturtulmaya başlandı. Bankacılıkla ilgili yasaların da güncel hale getirilmesiyle güven sorunu minimize edilebildi.
Türkiye Bankaları, bu günlerde yaşamakta olduğumuz global ekonomik krizden en az etkilenen sektör olarak, sağlıklı kanunların, ciddi denetimin ve eski kriz tecrübelerinin ne kadar fayda sağladığını teyit eden bir duruş sergiliyor.
Umarız aksine bir gelişme yaşanmadan bu kriz de atlatılır.
Umarız bankacılık ve bankacılar hak ettiği itibarı tekrar kazanır.
|