Şu hale bakın.
Siyasiler, sanatçılar, gazeteciler, tv. ler aklına ve ağzına geleni söylüyor. Tüm toplumun önünde hakaretler, küfürler uçuşuyor.
Üstelik halk arasında yaşanan ve gittikçe artan kutuplaşma ortamında, toplumu sükûnete davet etmek, örnek olmak gibi bir kaygısı olan da yok.
Başbakan’dan bakanlara, muhalefet partisi liderinden belediye başkanlarına, ünlü arabesk türkücüden ulusal gazetelerin manşetlerine kadar kantarın topuzunu kaçırdık.
Eskiden bir taraf, diğer tarafa saldıracağı zaman bile, bunu öylesine edebi bir estetik içerisinde yapardı ki ;
duyunca, “Ooo taşı gediğine koymuş” denilirdi.
Şimdilerde bir taraf dümdüz gidiyor, diğeri Allah ne verdiyse kelime haznesini ve edep sınırlarını zorlayıp yanıt veriyor.
Sonra da klasik açıklamalar geliyor; “yasal hakkımı kullanacağım, mahkemede hesaplaşacağız” deniliyor.
Peki bu “Recep İvedik” tarzı ile yapılan kapışma üslubunun tek müeyyidesi hukuki mi olur?
Yani mahkeme söyleyeni suçsuz bulursa kabahat işlenmemiş mi oluyor?
Ahlaki müeyyideye ne oldu? Uygar toplum anlayışı nerede kaldı?
Geri adım atan da yok maşallah. “ Yahu ayıp ettik galiba, sözlerim maksadını aştı” diyene rastlayamıyoruz.
Bu işin temelinde de bir liyakat sorunu var sanırım.
*
Korkarım ulusal vizyonumuz gün geçtikçe değişiyor.
Halkın bir bölümünün bu üsluba prim veriyor olması, hatta halkın büyük bir bölümünün bu tarzı desteklemesi, doğru işler yapıldığını göstermez.
Çoğunluğun doğrusu, “doğrudur” diye bir kural da yoktur.
Bu olumsuz örneklerin çoğalması, gittikçe kanıksanmasına ve anormalin, normal gibi görülmeye başlamasına neden oluyor.
Gelişmekte olan toplumlarda seçkin azınlığın bir görevi de; uygar çoğunluk yaratmak olmalıdır.
Hoş, seçilmiş olmak, seçkin olmak anlamına gelmiyor. Ama yinede, liderin, sanatçının, medyanın, toplumun gözü önünde olan her bireyin böyle bir sorumluluğu olması gerekiyor.
Toplumun gözü önünde bu üslup olmadığı gibi; bu üslupla toplumun önünde de durulmaz.
|