Bankacılıkta yaşanan ve hukuki müeyyidesi olan yanlışlar, kanun koyucunun düzenleme ve denetleme fonksiyonunu sağlıklı uygulayamadığı dönemin, bir kısım vatandaşa yaşattığı mağduriyet ve bankacılık sektörüne olumsuz etkilerine 13.02.2009 tarihli Bankacılık(1) başlıklı yazımda değinmeye çalışmıştım.
Aynı yazıda değindiğim, “Allah bunların eline düşürmesin” diyen insanların, yakınmalarına neden olan bankacılık icraatları var.
Bu icraatlar münferit uygulamalar olmaktan çıkıp neredeyse bankacılığın geneline yayılmış durumda.
Bu icraatları yorumlarken yine yakın tarihe bakmak gerekiyor;
Yıllarca devam eden yüksek enflasyon ve devletin aşırı dış borçlanması, içeriden para toplama ihtiyacını doğurdu. Hazine, bono ve tahvil, adı altında iç borçlanma senetlerini astronomik faizlerle iç piyasaya satmak zorunda kaldı. Tabi ki bu kâğıtların en önemli müşterisi özel bankalar oldu. Yani özel bankalar topladıkları mevduatın büyük bir bölümünü devlete borç verdiler.
Devletten 1000 TL lik kağıt al,
bir sene boyunca yat,
sene sonunda 2000 TL olarak geri al. Kolay kazanç.
Enflasyonun düşmesi ve devletin, sattığı kağıtlara uyguladığı astronomik faizleri düşürmesiyle, bankacılar reel sektöre adeta saldırdı. Kobilerin, esnafın kısa bir süre öncesine kadar, odasına destursuz giremediği banka müdürleri, bir süre sonra mütevazı iş yerlerini ziyarete gelip, “ihtiyacınız varsa kredi verelim size ” demeye başladı. Esnaf şaşkın “alalım kullanırız” demek durumunda kaldı. Metro duraklarında kredi kartı dağıtılmaya, vatandaşın cep telefonunu aranıp, 1 i tuşlaması halinde kredi verileceği söylenmeye başlandı. Sonra şöyle reklamlar duyduk; “Gelin diğer bankalara olan kredi borçlarınızı biz ödeyelim, siz sadece bize borçlanın.” Bilmiyorum halen bu tür kredi veriliyor mu ?
Kredi verirken esas olan riski dağıtmaktır. Toplamak değil.
Kredi, üretene, büyüyene, yatırım yapana verilir.
Kredi, nakit sıkıntısı olana da verilir. Ama kredi alanın varlıkları müsaitse, ayağı yere basıyorsa, üretiyorsa verilir.
İhtiyacı olmayana kredi verilirse müşteri zarar görür. Borcunu ödeyemeyene kredi verilirse banka da, müşteri de zarar görür.
…
Peki, bunlar neden yaşanıyor?
Banka patronu ve yönetim kurulu, genel müdürüne,
genel müdür, yardımcılarına ve birim müdürlerine,
onlar, bölge müdürlerine, şube müdürlerine … derken, gişe yetkilisine kadar uzanan bir “acımasız hedef baskısı” uyguluyor.
Hem de öylesine bir baskı ki bu; “hedefini tutturamayan ya sürgüne gider, ya da işten atılır” boyutunda.
Hiyerarşik eziyet…
Ve sonuçları:
Her fırsatta komisyon peşinde koşan, faiz tuzakları kuran, maliyet içermeyen hizmetlere yüksek masraf bedeli alan bankacılar,
ipotekleri nakde çevirmekte tereddüt etmeyen, zorla kredi ve kredi kartı veren, sonra da geri çağıran bankalar ,
İsim yapmış üniversitelerden derece ile mezun olup, bir pos cihazı bağlamak için bakkal, manav gezip adeta yalvaran pırıl pırıl zihinler.
Elbette bu kurumlar hayır kurumu değil. Kâr amacı gütmesi de çok doğal. Uygulanan bu acımasız hedef baskısı da bir pazarlama yöntemi olarak açıklanabilir. Ama büyüme oranları, kârlılık oranları açıklandığında görülüyor ki; bütün riskine, stresine, eziyetine rağmen, en çok kâr eden yine onlar. Eskiden kolay kazanıyorlardı. Şimdilerde zor oluyor ama birçok sektöre kıyasla yine çok iyi kazanıyorlar.
Peki çalışanlar üzerinde hedef baskısı bu kadar acımasız olmasa, “selam verdin; masraf + bsmv “ mantığı güdülmese, kredi kartı gibi, kredili mevduat hesabı gibi yaygın kullanımı olan enstrümanlara %5 lerin üzerinde faiz işletilmese, bu bankalar zarar mı ederler?
Kriz zamanında ayakta kalıyor olması bankacılık sektörüne güveni artırıyor ama yıllardır zedelenen itibar kaybını ortadan kaldırmak için yeterli değil. Bunun için uygulamaların, icraatların tekrar gözden geçirilmesi, vatandaşın bankacıyı kendisini kandırmak için fırsat kollayan biri olarak değil, güvenip parasını emanet edebilecek, yatırımına ortak olacak, sıkıntısına destek verecek saygın insanlar olarak görmeye ihtiyacı var.
Hani bir reklam sloganı vardı “İtibar kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim” diye.
Bu devirde kimse buna katlanmaz belki, ama bir nebze az kâr etmeyi göze alarak, tekrar kazanılmaya başlayan sektör itibarına destek verilebilir.
|