Toplumumuzda yaşanan temel sorunların başında eleştiriye olan tahammülsüzlüğümüz geliyor. Oysa eleştiri, batılılık kavramının hatta çağdaşlığın temelidir. Tabii ki düzeyli ve samimi eleştiri.
Doğruya, gerçeğe ulaşmanın özünde karşıt düşünceyi dinlemek, değerlendirmek ve sentez yapmak vardır. Karşıt düşünce bazen alternatif bir yol olabildiği gibi, bazen de kendi uygulamamızı yeniden gözden geçirmemizi sağlar ki, bu bile önemlidir.
Tarihte Galileo gibi onlarca örnek olmasının, Voltaire’ ın “Görüşlerinize katılmıyorum ama görüşlerinizi söyleme özgürlüğünüzü sonuna kadar savunuyorum” sözünün bir ilke haline gelmesinin, bizdeki yansıması ; “– fikirlerinize saygılıyım ama …” diye başlayan bir sahteliğin ötesine geçememiş, eleştiri yapanı düşman olarak görmek, olayı bir kavgaya, kan davasına kadar götürmeye varan bir tutum sergilemek şeklinde tezahür etmiştir.
*
Geçenlerde televizyoncu Ali Kırca, meşhur programı Siyaset Meydanı’nda 20 yıl önceki bir tartışmanın bandını yayınlayıp diyor ki ; - Eskiden programımız sabah 06:00 ya kadar sürer, çok keyifli, ateşli ve verimli geçerdi.”
Şimdi neden böyle olmuyor dersiniz?
Tarafların fikirleri dogma olmuş da ondan. Eleştirel düşünceye saldırı olarak bakılıyor da ondan.
Eleştiren muhalefet olsun diye eleştiriyor, savunan olayı bir kavga olarak görüp, kavgasını kazanmaya bakıyor da ondan.
Eskiden bu beyin fırtınasını izleyip, senteze ulaşmaya çalışan izleyici de şimdilerde “acaba biri kalkıp yumruk atar mı” heyecanı içinde izliyor tartışma programlarını. Dahası bazı köşe yazarları, bazı siyasiler hatta bazı öğretim üyeleri aynı TV programlarında bir araya bile getirilemiyor birbirinin gözünü oyarlar diye. Tahammülsüzlük tavan yapmış durumda.
*
Batılı toplumların bilim ve felsefe adamlarının çoğu , eleştirel düşüncenin temsilcisidir. Bu bir yaşam biçimidir.
Avrupa Birliği uyum çalışmaları kapsamında, kurumlarımıza açtırdığımız “eleştiri ve şikayet iletişim merkezleri” yeterli değildir. Her birimizin iç dünyasında bu merkezlerin açık olması gerekir.
Eleştirenlerin amacı da karşı tarafı köşeye sıkıştırmak değil, ortak faydayı aramak olmalıdır.
Eleştiriye saygı duymazsak, dinlemezsek, özeleştiri yapmazsak, empati yapmazsak, aydınlanmanın, çağdaşlığın yanından bile geçemeyiz. Önyargılardan uzaklaşmamız, aynı gemide yol aldığımızı unutmadan birbirimizi eleştirmemiz, gelen eleştiriyi bir saldırı gibi değil, bir anti tez gibi görmemiz, doğruyu ve gerçeği birlikte bulmamız gerekiyor.
Bu birlikteliği sağlamak için mutlaka bir “Kurtuluş Savaşı” veriyor olmamız gerekiyorsa; alın size ekonomik krizden ve geri kalmışlıktan Kurtuluş Savaşı.
|