Kriz teğet falan geçmiyor. Ya içindesindir çemberin ya da dışında.
Bal gibi içindeyiz. Önce bunun idrakinde olmak gerekiyor.
Sonra bu durumu kabul etmek ve duruma göre vaziyet almak.
Yok efendim bu krizin kaynağı ABD, biz değiliz. Ya da global kriz olmasaydı bile, biz zaten krizin eşiğindeydik gibi, “neden-sonuç” analizleri yapmanın da bir anlamı yok artık. Bırakalım bu analizleri ekonomistler yapsın. Biz ulus olarak bu krizi en az hasarla nasıl atlatırız ona bakmalıyız.
Hükümetin başlangıçta kriz yokmuş gibi davranmasını da; krizi algılayamadıkları veya iç politikada rakiplerine malzeme vermemek için değil ; samimiyetle piyasaların moral motivasyonunu yüksek tutmayı amaçlamasına yoralım.
Hatta daha ileri götürüp; henüz alınmaya başlayan gecikmeli önlemlerin de, paniğe yol açmama politikasının bir gereği olduğunu düşünelim.
Ne fark eder ki? Krizin ortasındayız işte.
Peki ne yapacağız?
- Öncelikle tüm tarafların krizin varlığını kabul etmesi gerekiyor. Krizden korkup kabuğuna çekilmemesi, mücadele etmesi gerekiyor.
Gecikmeli de olsa hükümet tarafından alınan önlemlerin bir gün içerisinde otomotiv piyasasını nasıl canlandırdığı görülüyor.
Üreticinin ve satıcının yeni pazarlar bulması, farklılık yaratması, satışlarını artırması, maliyeti düşürmek denince de; hemen gözünü personele dikmemesi, personel çıkarmanın orta ve uzun vadede daha büyük maliyet teşkil edeceğini unutmaması gerekiyor.
Tüketicinin, abartılı olmamak kaydıyla, ciddi oranda fiyatı düşen ihtiyaçlarını satın almaktan kaçınmaması gerekiyor. Mevduat sahiplerinin paralarını yastık altı yapmaması, bankaya yatırmaktan(*) ekonomiye dahil etmekten korkmamaları gerekiyor. Tasarruf uygulamasını daha çok, gaz, benzin, elektrik gibi enerji içerikli kalemler üzerinde uygulamak gerekiyor.
Hükümetin IMF kıskacına girmeden, yeni ve efektif ekonomik paketler devreye sokması, inşaat ve gayrimenkul piyasasını canlandırmak için 150 m2 altı için de bir formül geliştirmesi, Türkiye’nin rakamsal olarak en büyük fonu olan işsizlik fonunu çok akıllıca kullanması ve kobilerin banka borçlarını yeniden yapılandırması noktasında samimi destek vermesi gerekiyor. İktidar için bundan daha etkili bir seçim çalışması olabilir mi ?
Bu yetkiyi kullanarak yapılacak çalışmalar, “iktidar gücünü kullanarak” yapılacak “legal seçim çalışması” olmaz mı ? Kim itiraz edebilir bu uygulamalara ?
Bu kriz, hükümet, muhalefet ve milletin el ele vermesiyle atlatılır.
Krizi yönetmek için; varlığını kabul etmek, maliyet ve gelir analizi yapıp süreçlere ayırmak, reel önlemler almak ve tüm tarafların ortak mücadelesi gerekiyor.
Aksi halde kriz bizi yönetir.
Aksi halde krizin kaynağı denilen ABD ye hiçbir şey olmaz. Olan yine bize olur.
***
(*) Dün bankaların Ocak 2009 kârları % 22,8 olarak açıklandı. 16.02.2009 tarihli Bankacılık(2) başlıklı yazımda, her şeye rağmen bankaların ne kadar iyi kar ettiklerini yazmıştım. Rakamların böyle çıkması, tespitimin doğrulanmasının yanı sıra, bu kriz ortamında dahi kârlılığın devam ediyor olması açısından mutluluk verici.
*
Yine bu köşede 13.02.2009 tarihli Bankacılık(1) başlıklı yazımda; Bankacılık sektörünün BDDK sayesinde sağlıklı bir zemine oturduğu, bankacıların kriz tecrübelerinin ve sağlıklı kanunların şu anda dik durmalarının temeli olduğunu vurgulamıştım. Sayın Başbakanımız da son günlerde seçim mitinglerinde bu gerçeği aynen aktarıyor. Bunu destekler bir habere göre ise : “Bizim BDDK mız gibi bir kuruluşu bulmayan ABD. batan bankalarından sonra, konunun uzmanlarından oluşan bir heyeti, sistemi ve uygulamayı incelemek üzere BDDK ya göndermiş”
Tarihinde 24 tane banka batırmış bir ülke olsak da, bu gün için gurur verici değil mi ?
Haydi bankacılık sektörümüz, haydi BDDK, artık dünyaya örnek olma zamanı.
|