Yürüdüğüm sokaklar sessiz, sakin, yollarda insanlar başları önlerinde geçip gidiyor.
Penceler boş, sanki kimse yaşamıyor evlerde. İnsanlar kaderine razı, daha az alıyor, daha az geziyor, daha az yaşıyor sanki.
Büyük kentlerde ortalık yerler kalabalık ve eski hareketini koruyor. Ama artık oralarda da tabular oluşmaya başlıyor yavaş yavaş.
İnsanlarda bir sinmişlik, gizli bir sessizlik, eskiden beri topluma bir kangren gibi yerleşmiş nema lazımcılık görülüyor yer yer. Bazıları "Artık ben bıraktım, ne olursa olsun umurumda değil" diyor.
Bazıları „Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, ne olacak ki“ diyor.
Ekmeği elinden giden, bir sabah kalktığında işsiz, parasız, sigortasız, güvencesiz öylece çoluk çocuk ortada kalıveren feryat ediyor bir süre, sonra kesiyor sesini, kaynıyor sessizce kalabalığın içine.
Ne yer, ne giyer, akşam çocuklarına ne götürür belli değil.
Okullarda çocuklar ne öğrendiklerinin, ne öğretildiğinin farkında değiller. Tarih bile değişiyor sessizce.
Kahramanlara bir şeyler oluyor, siliniveriyorlar kitaplardan yavaş yavaş, yüzyıldır döktükleri kan, memleket uğruna verdikleri can anlatılırken, artık karışıveriyorlar tarihin sessiz derinliklerine.
Coğrafya ya da bir şeyler oluyor, yavaş yavaş orada burada ülkenin sınırların, ceddimizin canlarıyla çizdiği, binlerce askerimizin kanlarıyla koruduğu sınırlarımızın da oynamaya, kaybolmaya başladığı görülüyor sessiz sessiz.
Düne kadar eşkiya, düne kadar haydut, katil olanlar, karşımıza geçip bize kedilerini bile vermeyecek kadar küçümsuyorlar akıllarınca. Ama biz değil haddini bildirmek, hatta şikayet etmek, onları baş tacı ediyoruz, enciklerini davul zurnayla karşılıyoruz.
Her yanımız, tüm sokaklar, çarşı pazar, ev ocak, şehir, köy, kasaba, yabancı doluyor sessizce. Bin yıldır köşe başında duran bakkalımız, manavımız, eczacımız kayboluyor sessizce.
Alınteriyle kazanılan, ömür boyunca biriktirilen emekler tükeniyor sessiz sessiz.
Ve etrafta ne kazandığı, ne iş yaptığı, nereden alıp nereye sattığı bilinmeyen zenginler, milyarderler oluşuyor sessizce.
İnsanlar günün 24 saatini hiç bir şey yapmadan karşısında geçirebilecekleri televizyonlardaki iğrenç eş bulma, eğlence, şamata, yarışma programları ile uyutuluyorlar sessiz sessiz.
Haberlerde bilmem hangi ülkedeki bir ünlünün kiminle ne haltlar karıştırdığı, saçını nasıl taradığı, kiminle nerede ne yaptığı büyük haber diye verilirken, bir milli değer daha çıkartılıyor elden sessizce.
Bankalar çıkıyor elden, kiliseler açılıyor, sanki islama yaklaşılıyormuş gibi yapılarak, yabancı din adamlarının sırtı sıvazlanıyor sessizce.
Yüzde doksan sekizi müslüman olan ülkede insanlar bir bez parçasıyla ayrılıyor sessizce.
Her şey uzaktan kumandaya bağlanmış bir oyun gibi, ama hiç bir engele takılmadan yavaş yavaş, sinsice, derinden gerçekleşiyor sessizce.
Ve biz, biz halen uyuyor, uyuyor, uyuyoruz sessizce.
|