Yazın en iyi ayı Ağustos'tu. Bahçeli bir lokantadaydık. Saat 10'u geçtiği halde, masalar hala doluydu. Seyrek yerleştirildiklerleri için, içkiden doğan yüksek sesli sohbetlere rağmen kimse kimseyi duymuyordu.
Kafam birden değişti ve onun bana anlatması gereken bir hikaye isteğine kafam takıldı. Mutlaka aklında kalmış bir şeylerin olduğunu hissettim. Günlük olaylara dönük konuşmaIarı bırakıp bana hayatındaki en önemli olayı anlatsana dedim..
Şaşkınlıktan çatalı bıçağı elinden düşürdü,bir süre yüzüme bakakaldı. Teklifimdeki garipliğe tuhafça gülümsüyordu.
Gözleri öğlesine güzel, bakışları dalgındı. Önce itirazlar etti.
Sonunda baktı ki çaresi yok,bir şeyler anlatması gerekiyor, ağır
ağır konuşmaya başladı:
Evlendikten sonra Ankara'dan ayrılıp, Karabük'e yerleşmiştik. Kocam orada.bir kurumda müfettişti.
Anlatacağım hikayemin geçtiği günlerde, otuz üç yaşındaydım. Yani on beş yıl önce. Kızım küçücüktü. Oğlum. ise Ankara da Fen Lisesi ikinci sınıfındaydı. On yedi yaştaki evliliğime ve iki çocuğuma rağmen, hala genç kız gibiydim.
Olaydan yaklaşık üç yıl önce çilekeş anneciğimi Ankara da
kanserden kaybettim. Ona hep ben baktım, kardeşlerim vardı ama ilgilenmezlerdi.
Babam Ankara da yalnızdı, hovarda idi. Başına buyruk bir adamdı. Ama bir garip olmuştu annemden sonra. Acıyordum.
Gidişi iyi görünmüyordu, evlenmesini düşünürdüm zaman zaman.
(Devamı haftaya)
|