Ol eski zamanların erkekleri, hakkaniyetli erkeklermiş. Hem ruhen hemde görsel olarak. Bizim çocukluğumuzun erkek portresi de öyle gelişti. Esmer, ince, uzun boylu, geniş omuzlu erkekler. Kara bıyıkları delikanlılığı temsil ederdi. Kara gözlerindeki mahcup, ve mütevazi bakışta, onların gizemleri idi. siyah sanki erkeğin rengi idi! erkek adam allı yeşilli giymezdi. Siyah ceket altına giydikleri uzun yakalı beyaz gömlekleri, düşüncelerindeki, saflığı yansıtır gibiydi. Gömleğin üzerindeki, yelek, yeleğin, küçük cebine sıkıştırdıkları zincirli, köstekli saat ise duruşlarına başka bir ağırlık katardı. uzun parmakları arasında sardıkları sigaraları, gümüşten tabakaları ile de çok heybetli görünürlerdi.
Onlar ağır ağabeylerdi. Ağırlıkları sadece görsellikte de kalmazdı. İnsani duyguları, vicdanları ve yaşamlarının her karesine yaydıkları onurlu davranışları ile de, görselliklerini tamamlarlardı.
Dağdaki çobanından, tarladaki çiftçisine kadar hepsi söz birliği etmiş gibi aynı tutum ve duruş içindelerdi. Erkek adam verdiği sözü tutar,yalan söylemez, dedikodu yapmazdı. Ağızlarından çıkan en küçük söz bile, senet değerindeydi. Erkek kadınla laf telaşına girmezdi. Kızdığında kadının gözüne, kahırlı bir bakış attı mı , kadın anlardı yarinin bakışındaki suskunluğun asaletini. Sevgisini de, kırgınlığını da gözlerinden yansıtırdı.
Laf o zaman erkeği için bir anlam taşımazdı. Onlar beden dilini, en doğru kullanan nesildi bana göre. Kadın kimliği öne çıkmazdı o zamanda. Bugün biz, kimliklerimizi kadın, erkek olarak belirlemişiz ya! birinci kimliğin insan olmak olduğunu en iyi onlar algılamıştı. Ve yine, erkek olmanın onurunu ve gururunu öyle doğru yansıtırlardı ki, kadına ; her kadının yüreğinde bir sevda ateşi yanardı o zamanlar. Yüreğinde aşk olmayan kadında, erkekte yoktu. İşte ondandır, bugün bizlerin, ta yıllar önce yazılmış sevda türkülerini dinlememiz.
Bugün ondandır, eskilerde yaşayanların aşk hikayelerinden başka bu güne dair anlatacak hikayelerimizin olmayışı. Ondandır, mavi gözlü devlerden, Cemal Süreyalardan kalma özenti aşklarımız. Ve yine ondandır, Hallacı Mansurlarımız, Pir Sultanlarımız, Hacı Bektaşlarımız, Yunuslarımız. Dadaloğlumuz ondandır. Kahramanlarımızın hep eski tarihten olması da ondandır. Erkekliğin toplumsal alanlara yayılmasının belkide son örnekleri olmaları ondandır.
Peki neden değişti bu kadar erkeklerimiz ?. Erkek olmanın o' onurlu asaletinden neden vazgeçtiler ?. O' erkeğe çok yakışan asil duruş, Neden tarihin o' eski sayfalarında yitirdi kendini. Yada hangi erkek başlattı, sadakatin, onurun, o asil duruşun sistemin içinde yok oluşunu. O' bıyıklı, delikanlı erkekler, hangi ara atlarına binip, adı olmayan kayıp şehirlerde kayboldular. Ve bir daha hiç dönmeyecekler mi?.
Ya bu günün kadınlarına ne olacak? sevgisiz aşk sız geçen bir ömür. Tam bir ömür geçiriyorlar, gerçek anlamda bir erkek çıksın da aşık olayım diye. Bula biline aşk olsun.Günümüzün erkekleri fazlaca bizden. Giydikleri dar pantolonları, kadına özgü fularları, çoğunun uzun saçları, saçlarını bağladıkları lastik tokaları ile. Sadece görsellikte değil, bizleri onlardan uzaklaştıran, karakter olarak ta fazlaca esnemişler. Bir sözleri , diğerini tutmuyor, dedikodu, laf kalabalığı, sistemin yanlışlarına karşı duyarsızlıkları da onları büsbütün eritmiş durumda. Kadınları, din içinde cinsel obje haline getirmişler.
Daha kadının gözlerine bakmadan kalçasına bakar olmuşlar. Kadın, merhaba dese, yada bir gülse, insani olarak, aha bu o yollu der hale gelmişler. Öyle Arap kültürüne bağlanmışlar ki, yetmişlik dede torunu yaşındakine sarkar olmuş. Ya iltifatları, çok güzelsinin yerini, çok seksisin almış. Aşkitom, bebişim, canısı gibi cümleleri ile o güzelim, aşk, can, sözlerine ekler yaparak samimiyetsizliklerini eklemişler.
Toplumda bilinenin aksinedir, erkeğin cinsel anlamda kadından baskın olduğu. Erkek her alanda öyle baskın olmuş ki, negatif anlamda, kadın cinsel baskınlığını dahi söyleyemez açıklayamaz hale gelmiş. Kadına yüklenen namus ve dinde günah misyonu, bu alanda da kadının cinsel arzularını kendi korkuları içinde yok edip bitirmiş. Bu alanda sürekli aşağılanan kadın, cinsel dürtülerinden bahsetmeye korkar hale gelmiş. Mahkemeler boşanma evrakları ile dolup taşmış. Erkek, erkek olmaktan vazgeçmiş. Kadın erkeğe saygı duymaz hale gelmiş.
Çünkü kadınla erkek arasında fark kalmamış. Karşı cins olmanın özellikleri kalkmış aradan. Hem cins gibi olmuşuz. Baktı mı duruş göremiyor kadınlar, erkeğe özgü. Velhasıl kardeşim, duyguya, sevgiye aç, cinsel söylemleri ön planda bir toplum olduk. Bu değişimi, ülkenin ekonomik şartlarına bağlayanlar çok olsa da bir kadın olarak ben ekonomik şartların bu denli tahribat açtığına inanmayanlardanım.
Çünkü biz tarihten bu yana fakir bir toplumuz. Bu değişkenliğin asıl sebebi, ülkemizde de çokça konuşulan ve artık sapkınlığa götürülen dini söylemlerdir. Din öyle bir anlatılır oldu ki, kadın cinsel obje, erkek kadının sahibi. Her istediğini yapar oldu. Diyanet işleri dini söylemlerini, tamamen kadın üzerinden yürütür oldu. Cami hocaları vaazlarında, kadının cinsel araç olduğunu vurguladı durdu.
Daha 5 yaşındaki kız çocuğuna baş örtüsü giydirip, kadın misyonu yüklediler. Diyanetin erkeği eleştirmemesi, yolsuzluğun, zulmün ,hırsızlığın, kadına eziyetin günah olduğunu değil de, hep cinsel alandan yürüttü dini.Boşanma sebeplerinde, şiddetli geçimsizlik yazsa da, şiddetli cinsel geçimsizliktir esası. Kadını cinsel araç gören erkek, ters ilişkiden tut, iyi sevişmezse, kemerle, kırbaçla döver hale gelmiştir. Kadın, duyguya ve sevgiye aç kaldığı için bırakır ipin ucunu. Saygı ve sevgi olan yerde, kadın mücadele etmekten asla vazgeçmez.
Yani diyeceğim şu ki, başta erkekliği kaybettik. sonra kadınlığı, sevgiyi, saygıyı, aşkı kaybettik. Yani koca bir insanlığı kaybettik. Ama olsun öbür dünyada 4 huri kazandı erkeklerimiz. Önemli olan o' taraf. Buraya bir gülücük koyalım. Gülelim halimize..
21.12.2014 / Efece haber, Sevda AKSOY )
|