Gökyüzü gece yarısı, aşka gelmiş.Gök gürlemiş,şimşek çakmış,deli esen rüzgarlar,önüne kattığını savurmuş.Yıldızlar kaybolmuş. Ay bu yaz gecesinde, ışığını esirgemiş sokakta kalanlardan.Yağmur Ankaranın bütün sokaklarını tutmuş.
Oysa yağmurunda yağmayacağı yerler varmış.Yada olabilirmiş.Ama rahmet eşitliği severmiş belkide.Onun için toprağı doyurmakmış tek gerçek.Bir parkta kalan mülteciyi düşünmekte, aslında onun görevi değilmiş.
Önce çok kırıldım yağmura,ama sonra ona da hak verdim.O kendi görevini,hemde eşitçe, paylaşımla yerine getirmiş.Bir kadın,daha otuzuna gelmemiş,sığınmaya çalışmış,park kulübesinin, sadece yirmi santim dışarıda olan saçaklarına, gecenin baldıran karanlığında.
Çakan şimşek; Ortadoğu'un anlamsız savaşı gibi,şiddetli , ürkütücü bir o kadar da acımasızmış.Yere atılan bir poşette,kurtaramamış onu sırılsıklam olmaktan.Belkide gizlenmeye çalıştığı,korunmaya çalıştığı yağmurda değilmiş. Islandığında değiştire bileceği bir başka elbisesinin olmayışıdır.Yada hasta olduğunda,ne doktor ne ilaç nede bir tas çorba bulamamaktır.ne bileyim,belkide,sarhoşundan,sapığından korunmuştur ışıklı kentin.Yanına vardığımızda,yere oturmuştu,ıslanmış,tir tir titriyordu. Ellerini birbirine oğuşturuyor, sıcak nefesini üflüyordu ince parmaklarına.
Sabahın en erken saati,güneş ise inat edercesine gizlenmiş bulutların arasına. Nerelidir ?,adı nedir ?,bilmiyoruz. Konuşması ise bizimkine çok yabancı. Ne sorsak kafasını iki yana sallıyor,bir şeyler söylüyor anlamıyoruz. Oda zaten bizi anlamıyor.Oysa gözlerindeki hüzün öyle anlaşılır ki.! Öyle tanıdık,öyle bizden ki. Ha dese bir başlasa,anlamsız din savaşı için çekilen çileyi, samimiyetsiz siyasetçileri,ölümleri,zulümleri söyleyecek. Kızıl kan deryası içinde,sınırların ötesinde yaşama umuduna kaçışı anlatacak belkide. Ne suçumuz vardı bizim diyecek. O kadar insan evinden, barkından neden ayrıldı?.
Neden diyecek bu vahşi kavga.Belkide ailesini nasıl kaybettiğini anlatacak.Ama yok olmuyor,uğraşıyor, çırpınıyor anlatmak için olmuyor. Aslında biz onu öyle iyi anlıyoruz ki,fakat anlatamıyoruz da, ona duyduğumuz hisleri,acılarını paylaşmak istediğimizi.Uzunca süren anlama gayretimiz,yerini sessizliğe bıraktı. Sonra, bir bardak demli çayda azda olsa ellerine bir sıcaklık dokundu.Bir ara hafifçe gülümsedi,gamzeleri hemen çukurlaşmak istedi.Kim bilir kaç aydır gülmüyordu. Kaç aydır sokaklarda kalıyordu.
Bir kadın serçe kadar,sahipsiz, korumasız,hiç bilmediği bir ülkenin sokaklarında,evsiz eş siz çocuksuz,aç,perişan.Üzüm siyahı gözleri acı dolu,giydiği uzun elbisesi çamura bulanmış.
Açlıktan olacak dudak kenarları morarmış.Kim bilir,belkide yarinin öpmeye kıyamadığı dudaklardı onlar.Göğüs düğmelerinin sıkıştırdığı memelerinde kaç çocuk emzirdi gelecek için.Ve bugün,bir başka ülkenin sokaklarında tıpkı bir sokak kedisi gibi sahipsizliği ne kadarda anlaşılmaz geliyordu ona.
Gökyüzü de dün gece,bu kimsesize ne kadarda hoyrat davranmıştı.Elli metre uzağındaki,ağacı ikiye bölmüştü düşen yıldırım.Tıpkı Ortadoğuda ki bombalar gibi.Dün gece bu kentin karanlık sokaklarına düşen yıldırımı kaç kişi gördü ki ondan başka. Ezidimi?, şafimi? Gazze'imİ ? yada başka bir yerli mi? bu önemlimi ? dili, dini, ırkı gereklimi ?.
O sadece insandı ve kadındı.Ne fiziksel gücü sokaktaki kötülüklerle başa çıkacak kadar yeterli idi,nede derdini anlatacak bizimkine benzeyen sözcükleri vardı.İşte Ortadoğunun karmaşık ve anlamsız siyah bayraklarının, din savaşının sadece bizim kıyımıza vuran bir ıslak yanı bu kadının duruşu.Ne çok insan duruşu vardır buna benzer.Hangi din,hangi ayette vardır bir kadını sokağa düşürmek.Hangi tanrı emreder bir anneyi çocuğundan,eşinden ayırmayı,ve hangi cennet kabul eder,yuva yıkana yuva olmayı.Köşkten saraylar kurmayı. Zalimi hangi kara vicdan günahsız gösterir.Yada hangi günah insana benzemeyen yaratıkların günahı olmak ister.Ve hangi dinde,hangi kuranda yazar,bir kadını bu hale düşürmek.
Eğer cennet annelerin ayakları altında ise,o cennet sadece ezmek için kapanmaz mı bunca zulmü yapanların üstüne..
08.29.2014 ( Efece Haber,Sevda AKSOY )
|