Çok çok eski bir zamanmış.İnsanların her biri bir başka yerden gelmiş.Ne renkleri benzermiş birbirlerine nede dilleri.Ne kalemleri varmış yazacak,nede kağıtları varmış, üzerine nameler dökecek.Okuma yazma denen alfabetik sistem de henüz icat edilmemiş.Sıra sıra dağları mesken tutmuşlar.
Elleriyle taşı kazıp içini ev yapmışlar.Doğa bütün nimetlerini sunmuş onlara.Sığınma, barınma derken, gün gelmiş içlerinde ki sanatsal ruh ellerindeki taşa yansımış.Resim çizmişler taşları kıra kıra.lale, sümbül,ok,at, atın üzerine heybe,hamile kadın,el ele tutuşan insanlar, güneş.
Belkide düşlerindeki yaşam şeklini işlemişler sarp kayaların derin sertliğine, yumuşak duygularla.Ülkelerinden getirdikleri altın tozları varmış yanlarında çuval çuval.Bazen işlerler imiş onları sarı ,sarı altınlar olurmuş.Yaşar giderlermiş öyle.
Bir gün, ortalık toz duman,hançerler çıkmış kınından,savaş demişler adına.Dağı taşı,uçan kuşu bir korku sarmış.Saklamışlar altınlarını.Odun külünü su ile karıştırıp beton dan kapak yapmışlar, mağara içindeki kuyulara.Mal canın yongası imiş.Hemde kendi malları saklamak korumakta lazımmış.O dönemin çocukları,bizim çocukluğumuzun büyükleri anlatır dururdu savaş zamanı, Ermenilerin hazin hikayesini.
Dağlardaki cesetleri koyunların tuz niyetine yaladığını.Kimilerinin korkudan ellerinde yaptıkları, çanaktan küplerin içine saklanıp can verdiğini.Kimilerinin kaçtığını.Mülteci olmuşlar dağlara derelere.
Tamda 21.Yüzyılın ortalarında,bizim yaşadığımız metropol kentlerin,metro istasyonlarında,Suriye den gelen bu çağın yersiz, yurtsuz,yüksek dağlara dahi çıkacak gücü olmayan göçmen kuşları.Açlar, ne üstte var ne başta.Anne, baba,bir kaç çocuk.Oturmuşlar günün kavurduğu sıcak betona.
Dilenmek sözcüğü de ne kadar ağır,ne kadar yakıcı gelir insan onuruna.Küçücük çocuklar,bu kavurucu temmuz ayının sıcağına,kısık gözlerindeki buğuyla nasılda çaresizce teslim olmuşlar.Kalkmazlar gün boyu oturdukları yerden.Sanki yüzyıl önceden öğrenmişler,savaşın çetinliğini, sabrı, katlanmanın ne denli ihtiyaç olduğunu.Küçücük elleri düşmüş yere;açıp dururlar her gelene görmezden geçene.Kırmızı,siyah, pembe ayakkabıları seyrederler durgun umutsuz bakışlarda, büyüklerde küçüklerde.Oysa belkide mühendisti kendi yurtlarında, öğretmen idi,belki de kalem tutan anlatan öğreten.Doktor mesela;çürümüş hücrelere neşter sallayan.
Öğrenciydi çocuklar,ellerini bozuk para için değil,bozuk düzene çare olacak buluşlar üretmeye hazırlayan.Ve bizler ne çok duymuştuk insan ellerinin kandan ölüm makineleri yarattığını çağlar boyunca. Mussoliniyi, Nemrudu, Neronu ve daha nicelerini.Hitlerin elleri,ne çok kana bulanmıştı. 2.dünya savaşında, Yahudilere yaptığı zulmü anlatmak dahi insanlığa koca bir zulümdü.Nazi, kamplarında köle olarak çalıştırılanların, az çalışanların da çok çalışanlarında, kurşuna dizildiği, ego ve ırkçılığın bitmeyen kini.Kadınların ellerini kesip sağlıklı görünmek için, yüzlerine sürdüğü kanları.
Küba'nın kadın Devrimcisi Tanya'nın,özgürlük taşıyan ellerini toprağa düşürmekti.Eller ikiye ayrıldı tarihler boyunca; bir kanlı olanları vardı,birde üretenleri.Devletler arası,sıkılırdı eller,daha çok zulme,insan canı üzerinde pazarlık yapılırken,Eller çocukların ölmesi için imza atardı ortak ve büyük pazarın kara sayfalarına.kim bilir kaç kadın;elleri savaşlarda,düşmanının tenini okşadı silah zoruyla.
O kanlı ellerin sahiplerinin ölümleri de ya bir başka elden,yada kendi ellerinden gelmişti.Tarihteki diktatörlerin büyük bir kısmı ya intihar etmiştir,yada birileri tarafından, ya boğularak,ya da kurşuna dizilerek ya da asılarak öldürülmüşlerdir.Kendilerin de iken öldürme sırası haz alanlar,kendilerinin öleceğini anladıklarında;kendi çocuklarının uyurken ağızlarına zehir kapsülü kırmışlardı,hemde kendi elleriyle.
Bu kadar vahşet bu durmayan kan nedendi ?. Çok eski çağlarda topraktı. Kapitalizm tam sisteme geçmesiyle,güçlünün, zayıfın elindekini almak oldu.Bazen, petrol bazen altın.Yer altı zenginliklerinin hedef alındığı ama ana temelde zayıfı ele geçirmenin,imparatorluk kurmanın, dünyaya hükmetmekte ki güç yarışının doyumsuz egosu idi. İyide, yaşamak neydi?,ellerinde insanca yaşamanın ve insanlığa yararlı olabilme onurunun anahtarını devretmekti gelecek kuşaklara.Özgürlük taşımaktı kan değil.!ölürken ne diyebilmeliydi insan olanlar;
"Tüm hayatımı ve tüm gücümü,dünyadaki en güzel şey olan insanın, özgürlüğü uğruna savaşa adadım." 'TANYA...
07.23.2014 ( Efece haber,Sevda Aksoy )
|