Meşe odunuyla kızaran sobamızın başında dinlerdik korkutucu masalları. İki göz odalı kerpiç damın altında.Kar bembeyaz doğayı tutar iken,buzlar dam saçaklarında bütün soğukluğunu içimize doldururduk.
Karşıdaki büyük dağların öte yüzünde yazılırmış gibi idi sanki ürkütücü öyküler. Bir varmış,bir yokmuş diye yapılan girişe,evvel zaman,deveyi tellal,pireyi berber yaparmış. Kalburu samanın içine sığdırır,cinlere top oynatırmış.Aslında masallarda dahi yerleri hiç değişmeyenler yoksullarmış.Yoksul o zamanlarda da yine handa,beyler konaklarında yaşarmış. Babasının beşiğini sallayan çocuk,altı ay,bir güz giden adamlar,yalanda bir arpa boyu yol alamazlarken,yalanın gerçeğinde ise bir hayli yol katlederler imiş.
İlk yalanı İblis söylemiş,ve Adem peygamberi kandırıp,haram olan elmayı,helal diye yedirmiş. Buda yalan mıdır gerçek midir bilinmez,ama böyle inanılmış.İşte böyle böyle başlamış,ilerde tüm dünyayı saracak olan yalanlar.Her ebeveyn kendi aksanında,kendi dilinde aktarmış gelecek nesillere yalanı.Yalan masallarda başlasa da,kısa sürede gerçeğe dönüşen, bir inanışın ta kendisi olacakmış.
Dinin ortasına yerleşen bu çelişki asırlar boyu çelişkilerde olsa inanılmaktan vazgeçilemeyen,inananları tutsaklaştıran, köleleştiren,uyuşturan bir görünmez tutkunun sarhoşluğu olacakmış.
Sonra Hz. Ali, söylemiş ben görmediğime inanmam.Ama ne çare,tek Hz Alin'in inanmaması.Kabileleri saran yalanlar,Hz Alin'in ölümüne kadar gitmiş.Sonra İmam Hüseyin'in kellesini almış.Yani İblise inanış,ve onun yolundan gitmek hiç bitmemiş Müslüman aleminde. Haramı reddedenlerin,helalı savunması da,kendi çıkarlarına dayanınca kadarmış.Kuran da dahil bütün kutsal sayılan kitaplar görecelikte inanılan,aslında hiç inanılmayan kocaman bir yalanın içinde, büyük bir gerçeğe inanmak olarak kalmış.
İblisi Kabe de taşlamaya gidenler,görmediklerini taşlarken,gördükleri şeytanları alkışlamaktan da kendilerini alamamışlar.Şeytan yalanmış.Yalandan yoğrulmuş. Yani insanları yalan ile kandıran imiş
.Şeytan mı,? dersiniz adına yalan mı,? dersiniz,en çok kiliselerde,tapınaklarda,kralların saraylarında görülürmüş.Hemde taht kavgası için.Kendi oğluna şarap diye zehir içiren kraliçeler,yine kendi oğluna zehirli kaftan gönderen Padişahlar, yaratırmış.
Nedense şeytan köylüye çiftçiye yoksula çok musallat olmazmış.Onların yalanı,pembe yalanı geçmezmiş.Yalan başkasına zarar verdiğinde yalanmış ya,onların tek zararı kendine imiş.Kimin yalanına inanıp alkışlayıp tahta çıkarsa,tahttakiler tarafından köle muamelesi görür,dövülür, işkence görür hatta öldürülür imiş.
O zamanın küçük şehirleri,21. Yüzyılda yerini büyük ışıklı sokaklara bırakmış.Işıl, ışıl yanan şehrin verdiği, umut gibi olmuş yalanlar.Parlak ama içinde, en çok kötülükleri barındıran.Uzaktan çok aydınlatıcı görünse de,yalanın o muhteşem uyuşukluğundan kimse uyanamamış.Padişahların yerini siyasetçiler,ağaların beylerin yerini,patronlar almış.Köylü,tarlasını ekmese de,pembe yalanlarıyla,yine köylü kalmış.Fabrikalar kurulmuş,gökdelenlere ulaşan.
Eskiden zorbalıkla sömürülen işçi,emekçi,şimdi tatlı yalanlarla ve nazikçe sömürülmeye alıştırılmış.Hemde kendini sömüreni, alanlarda elleri patlarcasına alkışlayarak.
Patronlar yoksul kızları, umutlu yalanlarla kandırırken yine her okşadığında memelerini,araba ev hayaliyle sömürür olmuş kasıklarının kızgın ateşinde.Koftiden sendikalar kurulmuş.Emekçinin haklarını korumak hayaliyle,her ay alacağı az maaştan birazda kendilerine pay düşsün diye.Katilleri haklı,haklıyı haksız gösteren mahkemeler çoğaltılmış.Gerçeği söylemenin suç sayıldığı,yalanlarla avutulanların,milliyetçi,vatansever olduğu anlatılmış.Gazete köşelerinde,kafa kesen IŞİD cennetin yolcuları görünürken,kafası kesilenler ırklara, mezheplere bölünerek inançsız topluluklar ilan edilmiş.Kuranı tersine çevirenler cihatçı,kurana inanarak yaşayanlar günahkar görünmüş.Ve masal günümüze uyarlanmış: bir varmış,hiç yokmuş,herkes uyumuş çıt yokmuş..
14.09.2014 ( Efece Haber Gazetesi,Sevda Aksoy )
|