Aile yaşamımız mutluluğumuzun ve çalışma hayatımızın en güçlü desteğidir. Ne var ki günümüzün ağır koşullarında aile yaşamımızı sorunsuz yürütmek hiç de kolay değildir. Hele de 21.yüzyılın hızla değişim gösteren koşullarında çocuk büyütmeye çalışıyorsak.
Çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor? Bilgi çağında onları hangi yeteneklerle donatmalıyız? Bebeklikten buluğ çağına kadar karşılaştığımız sorunlarla nasıl baş etmeliyiz? Bu sorular, anne babalar olarak hangimizin zihnini kurcalayıp durmuyor ki… Çocuk yetiştirmek dendiğinde bazı ebeveynlerin bunu çocuklarını istedikleri kalıba sokmak şeklinde algıladığı kesin. Bilmiyorlar ki çocuğumuz farklı bir insandır. Kendine özgü ihtiyaçları, duygu ve düşünceleri, becerileri vardır. Herkes çocuğunun iyi gelişip, yetişmesini onun için her şeyin en iyisini ister. Ama bunu hırsa dönüştürmek, çocuğu bir kurstan öbürüne taşımak, özel dersten, dil öğrenmeye, müzik, bale, yüzme, basket, satranç, oydu buydu derken çocukcağız kendini yarış atı gibi hisseder. Oyun oynamaya, gerçek dünyayla temas ve hayal kurmaya ne vakti ne de takati kalır. Bu durumda çocuk kendi hayalinin peşinde giden özgüvenli bir insan olarak değil, ebeveynlerinin hayallerinin tutsağı olarak büyür gider.
Çocuk yetiştirmenin en önemli noktası, çocuğa koşulsuz olarak sevgi göstermek, onu olduğu gibi kabul etmek, onun sevgi, ilgi, güven ihtiyacını karşılamak, onu doğru tanımak üstün ve zayıf yönlerini keşfetmek ve ona hayatın dış etkenlerine karşı dayanıklı ve kendi muhakeme gücünü kullanmayı öğretebilmektir.
Ergenlik döneminde kızlar kadınlığa, oğlan çocukları erkekliğe hazırlanırken, biyolojik, sosyal, zihinsel değişiklikler yaşarlar. Bu hızlı değişim çocuklarda değişik, çeşitli tepkilere ve tutarsız davranışlara yol açar. Bedensel değişikliklerle baş etmek, kabul etmekte bazıları zorlanabilir. Umduğu kadar güzel, yakışıklı olmadığını, çok zayıf veya şişman, kısa veya uzun olduğunu düşünebilir. Ebeveynler olarak burada ergeni bedensel değişikliklere hazırlayıp, bedeninin bu özelliklerini kabullenmesine ve bu şekliyle mutlu olmasına yardımcı olmak gerekir.
Ergenlikte çocuklar; Anne ve babadan bağımsız olmaya başlarlar. İzinsiz arkadaşlarına gidişler, espri anlayışında değişimler, odasına girilmesine izin vermeyişler, anne baba üzerinde otorite kurmaya çalıştığında da isyan bayrağını çekivermeler, hep yaşanan örneklerdendir. Daha önceleri somut düşünen ergenimiz artık soyut düşünmeye başlar. Bu hızlı geçiş, ergenlik çağındaki çocukların, okulda karşılaştığı zorlukları anlamamıza daha açık yardımcı olabilir. Örneğin çocuk soyut düşünmeyi gerektiren derslerde zorluk çekiyorsa, çalışmamış olmasından değil, bu onun gelişimini tamamlamamış olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ebeveynler olarak çocuğun ders çalışıp çalışmadığına ve notlarına odaklanmak ‘’Sınavın nasıl geçti?’’, ‘’Notlar nasıl gidiyor?’’ demek yerine, Sınav sorularının iyi olup olmadığını, konuyu anlamaya mı okumalara mı odaklı olduğunu, X dersinde neleri ilginç neleri sıkıcı bulduğunu sorabiliriz. Bu sorular not meselesine girmeden, onları öğrenme sürecine yönlendirecektir. Ayrıca çocuk ders çalışırken ebeveynlerinde hobilerinle uğraşması ya da gazete, kitap okuması onlar için iyi bir örnek olacaktır. Bir a anne baba ne kadar çocuğu sorumlu bir yetişkin gibi davranmaya yüreklendirirse, çocuk da gerçekten o kadar bağımsız olmayı öğrenir. Ergenlere ait şudur denilebilecek kesin bir kılavuz oluşturulamaz, her çocuğa göre bu değişkenlik gösterir. Kesin olan şudur ki bebeklik, çocukluk döneminde uygulanan yöntem ve kuralların hiç biri ergene sökmez. Burada en etkili yöntem, ona uygulayacağımız disiplin kurallarını çocukla birlikte oluşturmaktır. Böylece çocuk kendi yaşamı üzerinde söz söylemeyi, bağımsız olmayı, kendi sorumluluğunu almayı öğrenir.
Birçok ebeveyn çocuğunun dikkat eksikliğinden yakınıp durur. Yüz yüze iletişimde dinleme zorluğu çekme, ödevleri bitirmekte zorlanma, dikkatin kolayca dağılması, zihinsel çaba gerektiren işlerden kaçınma, eşya kaybetme, unutkanlık gibi. Bir çocuğun sıklıkla eşya kaybetmesi hiperaktivite ve dikkat eksikliğinden kaynaklanıyorsa, bir uzmana danışmakta mutlaka yarar vardır. Ama çocuk ilgisizlikten ve özensizlikten kaybediyorsa ona ‘’Eşya kaybetmemek için ne gibi önlemler almayı düşünüyorsun?’’ diyerek onu düşünmeye teşvik edebiliriz. Kendisine ait bir eşyayı kaybettiyse, arayıp bulabilir, onsuz yapmak durumunda kalabilir ya da yenisi alınana dek bekleyebilir. Başkasına ait bir şeyi kaybettiyse, sahibine ödemek için kendisi için alınacak bir şeyden vazgeçmek zorunda bırakılabilir.
Bazı çocuklar öfke ve düş kırıklığı başta olmak üzere, onları bunaltan duygularla nasıl baş edeceklerini bilemez. Bu nedenle saldırgan davranışlara başvurur. Ebeveynlerin çocuklarını sürekli kontrol altında tutmaya çalışması, anne babanın ayrı tutarsız davranışları, çocuğun fiziksel veya sözel şiddete maruz kalması, şiddet içerikli bilgisayar oyunları, filimler, ‘’hadi sende ona vur’’ gibi ailenin teşvik cümleleri çocukları saldırganlaştıran başlıca nedenler arasındadır. Kendilerini güçsüz ve reddedilmiş hisseden çocuklar başkalarını kontrol ederek, korkutarak güçlü olmaya çalışır. Bazıları akranları arasında anlamlı bir yere sahip olmadıklarını düşünebilir. Bazı çocuklar aileleri tarafından, kendilerine sınırlar konmadan ve saldırgan davranışlarına karşı yaptırımlar uygulanmadan yetiştirilebilir. Bazı çocuklar ise evde yeterli ilgiyi göremedikleri veya sınıfta kendilerinin bir rolü ya da yeri olmadığını düşündükleri için, okulda kötü davranışlar sergileyebilir. Bu durumlarda sorunu çocukla konuşup, yaptığı davranışı, neden yaptığını anlatmasını istemek, ‘’Sence bu doğru bir davranış mı?’’ sorusuyla düşünmesini sağlamak gerekir. Eğer çocuğumuz başka bir çocuğa kaba kuvvet uyguluyorsa, ona anlaşmazlıkları saldırganlığa başvurmadan çözmeyi öğretmeliyiz. Onun şiddet gören arkadaşının yerine geçip, düşünmesini sağlamalıyız. Şiddet yerine neler yapabileceği üzerinde konuşup ‘’İnsan neden güç kullanır? Bu iyi bir şey midir? Saygı ve sevgi uyandırır mı?’’ gibi sorular üzerine sohbetler edebiliriz. Saldırganlaşan çocuğumuzu sakinleşmesi için başka bir mekâna götürmek, hislerini anladığımızı ona göstermek gerekir. ‘’Arkadaşının sana olan kötü davranışa sinirlendiğini biliyorum. Öfkelenmekte haklısın. Ama öfkeni bu şekilde ortaya koyduğun zaman, haklı iken haksız duruma düşüyorsun’’ demeli ve kendisini arkadaşı yerine koymasını, ‘’ Vurduğunda neler hissetmiştir sence, birisi sana vurduğunda neler hissediyorsun? ‘’Sana yaptığı yanlış davranışı ona anlatmak için neler yapabilirsin, hangi kelimeleri kullanabilirsin’’ gibi sorularla uyguladığı şiddet yerine alternatif çözümler bulmasını sağlayabiliriz. Yaptığını onarmasını da öğretmek gerekir. ‘’Arkadaşının kendisini daha iyi hissetmesi için şimdi ne yapabilirsin?’’ diyerek sorunları çözmede ona güvendiğimizi göstermiş oluruz.
Çocuklarımız doğaları gereği kendilerini sesli ifade ederler. Onların evde ve dışarıda bir miktar gürültü yapmasında sakınca yoktur. Çocuk demek gürültü demektir. Bu yüzden evde sakin bir ortam olmamasından doğal bir şey olamaz değil mi? Evde uyuyan biri olduğunda alçak sesle konuşmak, müziği son ses açtığında bağırmak yerine, kulaklarına zarar vermesinden korktuğunuzu söylemek, ya da başınızın ağrıyabileceğini belirtip bize destek olmasını istemek, sorunu ortadan kaldıracaktır.
Hasta numarası yapan çocuklar; Bunu ilgi çekmek için ya da istemedikleri bir şeyi, ödev olsun, istediğimiz bir iş olsun yapmak istemedikleri için yapabilirler. ‘’Okula gidemeyecek kadar hasta görünmüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey mi var? ’’ gibi sorularla nedenini anlamaya çalışabiliriz. Eğer çocuğumuz bir şeyi yapmaktan kaçıyorsa bunun nedenini bulmaya çalışmak gerekir. Dersse öğretmeniyle konuşmak, Sosyal bir sorunsa çözmeye çalışmak. Sağlığında ilgi ve şefkat ne kadar gösteriliyorsa, hastayken de o kadar ilgi ve şefkati göstermeliyiz. Yoksa zekâ küplerimiz, sevgi ve ilgi görmek içinde hasta numarası yapabilirler.
Çocuğunuza yeteri kadar zaman ayırdığınız halde sizden aşırı ilgi talep ediyorsa, bu talebi karşılamayın. Makul olmayan ilgi istekleri esir düşmenizle sonuçlanacaktır. Her şeyi onların yerine yapmayarak, onları her zorluktan kurtarmayarak, zamanla giderek zorlaşan başarıları elde etmelerine izin vererek, çocuklarımızı ileride ayaklarının üzerinde durabilecek, bağımsız birer birey olmasını sağlayabiliriz.
Çalışkan bir çocuğa sahip olmanın gururunu tatmayı hangi ana baba istemez? Şu da bir gerçek ki ‘’Oğlum / Kızım hadi çalış’’ demekle de çocuklarımıza çalışkanlık aşılanmaz. Hiçbir çocuk çalışkan ya da tembel doğmaz. Sonradan bu alışkanlıklar kazanılır. Çocuklar bizi güç mücadelesine çekmek, ilgi görmek için tembellik yapabilirler. Kaçmak istedikleri bir şey vardır ya da her şeyin onların yerine başkası tarafından yapılmasına çok alışmışlardır. Çocuğun tembelliğe neyin yol açtığını ve yaşadığı zorlukları saptayıp, çalışma isteğini artırıcı önlemler almaya çalışmak gerekir. Bunu yaparken çocuğu aşağılamamak, başkalarıyla kıyaslamamak gerekir. Her insan farklıdır, her insanın güçlü ve zayıf yanları da farklıdır. Çocuklarımızın önüne hedefler koymasında yardımcı olmak, koydukları hedefleri gerçekleştirmesi için yüreklendirmek, gerçekleşmediğinde yargılamamak, başaracağına güvendiğimizi belirtmek, verdiği çabalara değer vermek gerekir.
Çocuk büyütmek, çaba göstermeyi ve cesur olmayı gerektiriyor. Birlikte gelişmek, sevgi ve saygıyla belirlenen bir aile yaşamı kurup, hayatın zorluklarına karşı birlikte el ele yürümek ancak bu şekilde sağlanabilir.
Sevgim ve ışıkla kalınız…
|