Yeni bir yıla daha girdik, bir başka deyişle bir koca yıl daha yitip gitti. En güncel ve hassas hesaplamalara göre Evren'imizin yaşı 13.798 milyar yıldır ve bunun üzerinde 37 milyon yılı hata payı vardır. Yani %95'ten yüksek bir ihtimalle Evren'in yaşı en az 13.761, en fazla 13.835 milyar yıldır. Güneş sisteminin gelişimi ise bilgisayar modellemesi ve nükleokozmokronoloji yöntemleri kullanılarak ana dizi üzerinde hesaplanan yaşının 4,57 milyar yıl olduğu düşünülmektedir.
Bir başka deyişle bizim bir koca yılımız evrende kısacık bir an. Ve işte biz o bir anın geçişini kutladık, sevindik, umutlandık, diledik. Ama öte yandan da endişe ettik, biz yeni bir yılı mı kutladık yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi İsa’nın doğuşunu mu? Merak ettim ve yeni yıl kutlamalarının tarihçesini araştırdım. İşte sonuçları…
“Aslında yılbaşının kökeni çok eskilere dayanıyor. İlk yeni yıl kutlaması, İlk yerleşik Türk Devleti olan SÜMERLER’ de yapılmıştır. Sümerliler yaz sıcağı sonrası, tarla işlerinin bitimini bir festivalle kutlarlardı. Bir çeşit hasat bayramı görünümünde olan bu güz festivali Akiti (ya da Zagmuk) diye adlandırılırdı. Bu kutlama genellikle yıl sonuna denk gelirdi. Yeni yıl karşılama, Allah’tan dileklerde bulunma adı altında eğlenirlerdi. Eski Babil’de yılın ilk ayı olan nisanın ilk 12 gününe denk düşen yeni yıl kutlamaları da Akitu festivali diye adlandırılırdı. Tanrılar panteonun zirvesinde bulunan yüce varlık adına düzenlenen bayramdı. M Ö: 1780 ‘lerden kalma metinlerde Akitu festivalinden bahsedilmektedir.
Bu yeni yıl kutlamalarında Babilliler ödünç aldıkları tarım gereçlerini yeni yılda sahiplerine vermeyi söz verirlerdi. Bu sözünü yerine getirdikleri için eğlenceler düzenlerler, yerler-içerler, danslar ederlerdi. En eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya'ya yayılmıştır. Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yaşamıştır. Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart'ta hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, bahar şenlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. 21 Mart’ta yeni yıl kutlanırdı. Aynı gelenekler, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüş ve bugüne kadar uzanmıştır. Çağdaş Uygur resminde Uygurların Nevruz YENİ YIL kutlamalarını temsil eden tablolar yapılmıştır. Nevruz'u İran geleneğine bağlayan Firdevsi'nin Şehnamesi ve diğer kaynaklar yanıltıcıdır.
Çünkü Nevruz hakkındaki bilgiler orada XI. yüzyıldan itibaren görülür. Milâttan önceki yıllarda Nevruz hakkında İran metinlerinde herhangi bir iz ve kayıt yoktur. Ancak Hunlarda bu kayıtlar mevcuttur Yeni yıl kutlanırdı. Nizamü'l-Mülk de XI. yüzyıl yazarı olarak Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Aynı zamanın yazarlarından Kaşgarlı Mahmut da Divân-ı Lügati't-Türk'te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder. Ayrıca, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir. SELCUKLULARDA yeni yıl (yıl başı) Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlılarda önceleri aynen 21 Mart da yeni yıl kutlamaları yapıyorlardı. Daha sonra 1829 tarihinden itibaren Türk Dünyası ve Hıristiyan Dünyası ile birlikte yeni yılı, 1 Ocak, yıl başı olarak kutluyorlardı. TÜRK Devletlerinde çeşitli tarihlerde yeni yıl kutlamaları yaptığı tarihi kanıtlarıyla bellidir. Osmanlılarda da yeni yıl kutlamaları çok gösterişli, eğlenceli olarak kutlanırdı.
Daha sonra sarayların dışına çıkılarak köylüsüyle, şehirlisiyle birlikte yeni yılı karşılama törenleri yapılırdı. Allah’a şükür etme, yeni yıl için dualar etme, bol kazanç isteme, sağlık ve ürün isteme gibi dileklerde bulunurlardı. Birbirlerine hediyeler verir, alırlardı. Yeniçeriler eğlenirlerdi. Dünya ilk festival ve yeni yıl kutlamalarını Sümerlerden öğrenmiştir. Festivaller ve Yeni yıl kutlamaları dünyaya Türklerden yayılmıştır. Osmanlının Hıristiyanlarla yılbaşıya gösterdiği ilk ilgi, 1829 yılına tarihlenir. O yılbaşı, İstanbul’daki İngiliz elçisi, Haliç’te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılıdır. Davetliler yatsı namazını Tersane Divanhanesinde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün Kazasker Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa’ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu sorduğunda şu cevabı alır: - Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Biz baloda yapılanları bir ayda düzenleyemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti. Kaşık çatal gibi şeyler bile vardı.
Kazaskere böyle konuşan Paşa, İkinci Mahmut’a tersine, eğlenceleri ballandıra ballandıra anlatmış, hatta elmaslı bir çatal kaşık takımı yaptırarak armağan bile etmişti. 1856 yılında ise Sultan Abdülmecit, Fransız elçisi tarafından düzenlenen büyük baloya gidip dans edenleri seyretti ve saraya memnun olarak döndü.
Devlet katında yılbaşı gözlemleri böyleydi de, aşağı katlarda durum nasıldı? Ahmet Rasim, anlatmaya başlar. - Evvelleri biz Türkler, yılbaşı günlerinde başımızı sokmadığımız yer kalmazdı. Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet eder, sabahlara kadar eğlenirdik. Üstat, ayıplar gibi anlatsa da, aslında ayıla bayıla keşfettiği yılbaşı gecesini şöyle anlatmıştır: - O ne sefahat gecesi idi!.. Aşağıda, yukarıda ne kadar her gazino, her kahve, her koltuk [küçük meyhane] bir kumarhane. Her sokakta çalgı, saz eğlentisi, çengi, köçek…
Her evin odasında bir ziyafet sofrası. Üstünde hindiler, yemişler, rakılar, biralar, etrafında türlü türlü erkekler… Eğlence Evlerinin birinden çık ötekine gir… Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde kazan!.. Sarhoşluğa ait hangi ve kaç türlü vasıta varsa hepsi ayakta; bildiğimiz karnavallar yahut eski Roma’nın satürnalleri [Saturnus şenlikleri] buralarda akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi. Armonik, çığırtma, lâvtadan ibaret Yenişehir bandoları, zilsiz tefli lâternalar, kemençesi kucağında bir iki udla kabasaz, yanında fırt fırt sümüğünü çeker nakkarecisi, zurna, klârnet, keriz alayı, bunların önünde çiftetelli oynar kopuk takımı, sürt Allah kerimdir, sokak sokak gezilir. Kâh kapılardan coşan karı kümeleri yol keserler, tepsiler içinde susuz, mezesiz rakılar dağıtırlar; öyle anlar olurdu ki bütün sokağı dolduran kalabalık, bir evden içeri dolar; yine bir an olurdu ki, bir yükselme kuvvetiyle, evlerden birkaçı birdenbire boşalırdı.
Oysa bizde (Osmanlılarda) Aileler, aile dostları ve eş-dostlar bir araya gelir gönlünce eğlenirlerdi. Osmanlılar da 1829 tarihinden sonra Dünya ile birlikte yeni yıl kutlanmaya başlamıştır. Tarihi gerçekleri unutmayalım ki yeni yılda Osmanlılarda Haliç de benzeri görülmemiş eğlenceler düzenlenirdi. Hala Osmanlılarda yeni yıl kutlamaları yoktu demek tarihi inkâr etmek olur. Hıristiyan dünyasının kutladığı 25 Aralık bayramı ile 31 Aralık yeni yıl kutlamalarını birbirine karıştırmamak gerekir. Meydan Larousse ‘Noel’ maddesinde şu şekilde açıklanmaktadır: Milattan önce güneşe tapan putperestler, tanrı saydıkları Güneş’in her gün biraz daha erken kendilerini terk etmesine üzülürlerdi. 25 Aralık’ta günler tekrar uzamaya başlayınca, Güneşin kendileri ile kalmaya razı olduğuna sevinerek kutlamalar yaparlardı. Yeni Rehber Ansiklopedisi’nde ise konuyla ilgili olarak şunlar anlatılır: O dönemde Hz. İsa’nın doğum günü kesin olarak bilinmediği için ilk Hıristiyanların Hz. İsa’nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Bu sırada Roma İmparatorluğunun her yerinde Güneşe ve putlara tapılıyordu.
Roma İmparatoru Büyük Konstantin, putperest iken miladın 313 senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyleri de Hıristiyanlığa soktu. Güneş tanrısının doğum günü kabul edilen 25 Aralık’ı yılbaşı kabul etti. Hz. İsa’nın kurtarıcı tanrı olduğuna inanan Hıristiyanlar da, Hz. İsa’nın 25 Aralık’ta doğduğunu kabul ettiler?
İşte 25 Aralık–1 Ocak arası bu sebeple eğlence günleri ve tatil olarak kabul edilmiştir. Bütün bu anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere İmparator Konstantin mağlûp edilemeyen güneş kültüyle Mitra kültünü Hıristiyanlıkla birleştirmiş, böylece onun zamanında Noel Bayramı ortaya çıkmıştır. İmparator Aurelion’dan itibaren güneş kültü Hıristiyanlık inançlarıyla bir sentez oluşturmuştur. Böylece Noel bayramı, Roma Katolikleri tarafından Hıristiyanlığa adapte edilmiştir ve onlar da bunu eski pagan geleneğinden almışlardır. Tüm bu bilgiler ışığında şunları söyleyebiliriz ki; aslında yılbaşının Hıristiyanlıkla ve Hz. İsa ile hiçbir alakası yoktur. Katolik dünyası sadece 25 Aralık gecesini kiliselerde ayinler yaparak geçirmektedirler. Fakat 31 Aralık’ta yılbaşı geceleri ise kiliselerde ne ayinler yapılmakta ne de o gece bir takdis havası içinde kutlanmaktadır. Papazlar da o akşam yılbaşını kutlamaktadırlar.
Cumhuriyet’ten sonra Türkiye’de 1926′de “Milâdî Takvim” kabul edilmiş, 1342 Ocak ayının 1. günü, 1926 yılının 1. günü olmuş ve böylece yılbaşı batı ülkelerindeki gibi Ocak ayı başına getirilmiştir. Ülkemizde yılbaşı her yıl Aralık ayının 31. günü öğleden sonra başlayan ve 1 Ocak günü akşamı sona eren resmî tatil günüdür. Bu tatilin ve kutlamasının Hıristiyan dünyasının bayram olarak kabul ettiği Noel’le alâkası yoktur. Hıristiyanlar arasında Noel kutlamaları Hz. İsa’nın doğum tarihi olarak kabul edilen 25 Aralıkta başlar ve bir hafta devam eder. Dinî bir özellik taşır. Bizim için ise yılbaşı sadece bir takvim olayıdır, hiçbir dinî özelliği yoktur. Yılbaşı için alış-veriş yapılması, özel yemekler hazırlanması son yıllarda yaygınlaşmıştır.
Yılbaşı gecesi genellikle akraba ve yakın komşular ile birlikte geçirilir. Günümüzde eğlence yerlerinde, turistik tesislerde yılbaşını geçirme yaygınlaşmaktadır. Özellikle kent merkezlerimizde devam eden yılbaşı kutlamalarındaki amaç, üzüntü ya da sevinciyle bir yılı geride bırakmak ve yeni beklentilerin başlayacağı bir yıla adım atmaktır. Bu yılın iyi geçmesine yönelik dilekler, kişilerin sevdiklerine hediyeler alması, tebrik kartları göndermesi ki bu durum, diğer bayramlarımızda olduğu gibi yılbaşında da tebrik kartlarının toplu olarak satıldığı Pazar yerleri oluşturmuştur, gibi uygulamaları beraberinde getirir. Dinimizde de hediye verme, alma vardır. Tebrik kartlarında yeni yılın iyi geçmesine yönelik dileklerde bulunulur, sağlık, mutluluk ve başarı dolu yıllar temenni edilir. Sevgi ve saygılar sunulur. Seçilen kartlar genellikle kar ve kışı simgeler; özellikle son zamanlarda daha pratik olması sebebiyle telefonla yapılan yeni yıl kutlamaları yaygınlık kazanmıştır.
Hediye seçiminde kişinin ihtiyacına, yaş durumuna dikkat edilir. Yılbaşı kutlamalarında çeşitli eğlence ve oyunlar da yer almaktadır. Tombala, yılbaşı gecesinin özel oyunudur. Bunun yanında fincan “yüzük oyunu”, iskambil, okey, tavla gibi oyunlar oynanmaktadır. Yılbaşında hatırlanmak, aranmak, gönül birliği, sevgi birliği içinde olmak, beraberce hoş vakit geçirmek kadar daha güzel ne olabilir. Bu güzelliği yaşayalım. Milletimizi yanıltmayalım, başka anlamlar içine çekmeyelim. Türk kültüründe ve Dinimizde hoşgörü-sevgi-birlik-beraberlik-dayanışma vardır. Senin niyetin ve yüreğin önemli. Tarihi kültürümüzü yaşamak bize aittir. Hıristiyan dünyasında yaşananlar onlara aittir. Yeni yılı Dini değerlerimizin içine çekmeyin. Yaşantımızda Tarihi-zamanı hiç önemli değil;
Önemli olan yılbaşında,
MİLLETÇE YÜREĞİMİZDEKİ SEVGİYİ PAYLAŞMAKTIR.
|