Sen gidince anladım, sevmiyor kimse sen gibi annem. Ağıt kokulu nice yılımı çürüttüm, ümidimi hiç yitirmedim, bir gün dedim, bir gün bu yakarışlarım ruhlar alemine açılan kapıdan sızar ve annem ışık olur düşer kalbime ama kör karanlıklarımın kışları hiç yaza dönmedi annem…
Gülmek ne demek? Gitmek ne demek?
Sevmek ne demek? Ölmek ne demek?
Bu nasıl pencere? Kaderim işkence,
Gülmedim gün gece, bu dünya bilmece.
Yarınsız, yara dolu akşamlar devriliyor birer ikişer. Takvim yapraklarında kaldığı gibi kalmıyor akşamlar anne. Her geçen gün biraz daha eskiyor.
Ayın sarıp sarmaladığı o muhteşem lacivert akşamlar yok sonra sütümü getiren, saçımı okşayan, göğsüne başımı yaslayan annem de yok. Ne acılar yaşıyorum bilemezsin.
Kalbim paramparça, olsan muhakkak birleştirirdin ama her yakarışımda Allah’ıma yoktun anne.
Anne gelsen, anne sevsen,
Anne bilsen, anne gitmesen.
Dağa düştüm, ekmek bölüştüm,
Anne görmüştüm, anne ölmüştüm.
İçim acıyor anne beni bırakıp da gittiğinden bu yana hiç gülmedim, sevmedim. Bütün ezberlerim bozuldu senden sonra. Oy! Benim elleri nasırlı, gözleri sürmeli annem sen beni bırakıp da nerelere gittin?
Elleri nasırlı annem, gözleri sürmeli annem
Saçları sırmalı annem, gül annem, gül annem, gül.
Biliyor musun anne senden sonra hiç büyümedim. Hala altı yaşındayım. Niye gülümsedin ki? İnanmıyor musun altı yaşında olduğuma? Evet, altı yaşındayım, hala sımsıcacık koynundayım. Yoksa zannediyor musun ben sensiz yaşayayım anne?
Ansızın gittiğin o sabahtan bu yana hiç büyümedim Her ne kadar sen gelmesen de yanıma ve rüyalarımda dahi görünmesen de gözlerime, ben sende, avuçlarının içinde yaşamayı bildim anne.
Kurabiyelerim hiç eksik olmadı, gerçi senin yaptıklarına benzemiyordu ama ben yinede sen yapmışsın gibi hep bir kurabiyenin yarısını yedim, yarısı saklı kaldı önlüğümün cebinde, çünkü her baktığımda kalbimin üstünde sen vardın anne. Sırf bu yüzden bile babama ömür boyu teşekkür edebilirim. Her ne kadar sana benzemese de çarşıdan aldığı kurabiyelerin tadı, seni yaşattığı için kalbimde minnettarım ona. Yoksa anne bu yalan dünya sensiz cehennem olurdu çocuk kalbimde.
Altı yaşındayım annem, pınar başındayım annem,
Senin yaşındayım annem, gitme annem, gitme annem.
Sözleri yürekten annem, dilleri şekerden annem
Elleri kınalı annem, gül annem, gül annem, gül…
Bugün otuz beşinci yılımdayım annem, kafa kağıdım öyle söylüyor ama ne zaman seni düşünsem, o bıraktığın çağdayım yani altı yaşındayım, yani senden sonra hiç büyümedim, büyüdümse de yıllar nasıl geçti? Saçlarıma bu aklar nereden düştü? Yüzümdeki kırışıklıklar kimin eseri? Hiç ama hiç bilemedim annem…
Şimdi yüreğinin pamuk kıyısından usulca gidiyorum annem, yarın yine geleceğim karanfil kokulu, mermer kaplı, selvi gölgeli gönül bahçene. Biliyorum sen konuşmazsın ama oğulcuğunu dinler, dualar edersin, dualarımın içinde.
Dualarına ihtiyacım var, beni senden sakın bir daha koparma annem. Bak az kaldı yeniden o göbek bağı ile sana kavuşmama. Bu defa izin vermeyeceğim altı yaşında beni koyup gitmene. Gitsen de, bende seninle geleceğim anne…
.
Murat İNCE www.muratince.net
muratince@muratince.net
|