Sus pus olmuş gecelerin içinden geçip giderken, gözlerin aklımdan hiç gitmedi çay karası yalnızlığım…
Susamış akşamların ezan seslerinde kalbim ve kalbim Eyüp Sultan’da umuda açılan ellerin gölgesinde ezilmekte. Gelsen diyorum, paramparça ömrüme gülsen diyorum, bir yudum su diyorum, öyle çok istiyorum işte yalnızlığım…
Anlatılası hikâyeler bitti! Ve yaşanası zamanlar çoktan tükendi. Şimdi sadece bir parça tuz tadında huzur diliyorum Rabbim’ den ama sen nereden bileceksin? Tadımı, tuzumu ve dahası seni yitirdiğimi umarsız yalnızlığım…
Uykusuzluktan bu gecede bayılmak üzereyim ve sen yine yoksun yalnızlığım.
Uzak bir kentin herhangi bir sokağında yine karanlığı sürüyorsun üzerime ve yine gün doğarken kirpiklerim kavuşmuyor tenimle birbirine yalnızlığım…
Ah! Keşke şimdi çocuk olsaydım ve yine babamın dizlerine sarılıp “yoruldum baba” deyip gözlerinin içine içine bakıp, kucağına beni alması için türlü numaralar yapsaydım sonrada babamın boynunda sonsuz bir uykuya dalsaydım yalnızlığım.
Sen benim anamı, babamı ve bütün sevdiklerimi elimden aldın. Sen benim düşlerimi, uykularımı ve dahası masum, çocuksu hayallerimi çaldın yalnızlığım. Şimdide bir şey yokmuş gibi gecelere mahkûm ediyor, ha babam gençliğimi tüketiyor, güneşi haram ediyorsun üzerime. Ne zaman uyansam gün bitmiş oluyor ve ne zaman yaşıyorum desem karanlık çöküyor üstüme sonrada gülüyorsun bu halime, hal bilmez, özür dilemez, kötülükten geçmez ve insanlık ve aşk nedir iplemez yalnızlığım…
Ve sözlerin ve gözlerin sonra ellerin, birde inanılmaz aşk kokulu sohbetlerin hiç geçmedi benden, içimden, yüreğimden yalnızlığım.