Bir garip olmuş gönlüm dağa çıkmış, dağ aşmış, taştan taşa çalmış kederlerimi gönlüm. Aşamamış yaşanılan onca intiharı, onca faili meçhul yürek sancıları yaşatan katilleri ve düşmüş sonra uçurumdan kederleriyle param parça olmuş gönlüm.
Bir kalemim olsaydı ve yazsaydım yazgının en güzelini yüreği sevgi olan herkese. Bir dileğim olsaydı ve isteseydim sonsuz mutluluğu yüreğine zehir değmemiş herkese. Bir ömrüm olsaydı yüz bin yıl ve dağıtsaydım canlarıma cömertçe, sağlıkla yaşasınlar gönüllerince diye. Ve bir sihirli lambam olsaydı, aşktan yana paylarına acı düşen bütün sevdiklerime doyasıya aşk isteseydim ve bir ömür aşkla onları yaşatabilseydim. Sonra çekilip mavi köpüklerin kıyısında huzur içinde ölseydim “an” gam değildi…
Seneler geçip giderken ömrümün en mavi kıyılarından ve ömrümün en yeşil limanlarından, bir daha dönmemek üzere elini ayağını çekiyor benden seneler. Biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Üzülmek öyle yetersiz ki…
Barışamadığım aşklarım ve hiçler uğruna tükenen yıllarıma ne kadar yanarsam yanayım, siyahtan bir adım ileriye geçemiyorum. Öyle çok siyah ki…
Pervasızca aldatılan yıllarımın hesabını sadece kendime soruyorum. Ve bu sorgu günleri gecelere ve geceleri günlere cirolatırken, ömür denen süreç tek muhatap kalbimi alıyor sonra kalbim öyle çok acıyor ki…
Gözlerimden düşen, adına sevgi dediğim her şey toprakla kavuşmuş ve toprak hapsetmiş onları içine. Biliyorum bir daha oradan çıkamayacaklar. Çünkü geri dönüşü olmayan bir vuslatı tescillediler oracıkta, kara toprağın soğuk bağrında ölümü seçtiler. Keşke gitmeselerdi, keşke kalabilselerdi. Sevgilerimi öyle çok özledim ki…
Dedim ya bir kalemim olsaydı ve sil baştan her şeyi yeniden yazabilseydim, çizebilseydim aşkın evlerini, sevginin masum dillerini bir daha ama bir daha en baştan anlatabilseydim. Ama yok…
Sevgilerimi özledim,
Elleri kına içinde
Ve gözleri sürmeli…
Gözlerine haram değmemiş,
İncitilmemiş, kirletilmemiş,
Leyla’dan, Mecnun’dan
Ezelden miras edilmiş,
Riya nedir bilmemiş,
İçine hiç haram işlememiş,
Masum yıllarını kirletmemiş,
İsmine gölge düşürülmemiş,
Ömrü hiç edilmemiş,
Zamanı sevgiyle yaşayan
Leyla’ları, Mecnun’ları özledim.
Edep bilen, haya eden,
Dağdan aşan, korkmayan,
İsmini sevgi diye yazdıran
Murat İnce’yi özledim.
Murat İNCE
16 Temmuz 2009
|