Kaygı günle başlar, geceyle devam eder. Geçmez bu yara.
Mevsim mevsim nükseden kalp yangınları, onmaz ilkbaharlardan yazlardan, ha babam içine kanar. Ve sen bir martı çığlığı, saksıda karanfil yalnızlığı, sokaklar ortasında meçhul bir kimlik olarak, kalbinin şakağına dayarsın ayrılık mermisini. İşin kötüsü vursan da yaranı alnının tam ortasından, yinede kaçamazsın aşkın o en güzel, en acı, en büyük ilkbaharından.
Nice nişanı, nice düğünü boranlara salacak, nice şeytanı tek yumrukla dağıtacak o kor sende kül yangınıyken ve sen mecnun olup ayrı düşmüşken, içinden söküp atamazsın, hiçbir yere kaçamazsın.
Gözyaşların dolu dökerken dizlerine ve dizlerini kırarken gözyaşların, kimselere ağlayamazsın…
Deniz aşırı olmuşsa gözlerine ve çağlar boyunca giden kazanmışsa; “otur yerine yan Leyla’na o sana yanmazsa yanmasın. Sen yan bütün aşklara, külünü boranlara bırak ve öl! Yeniden doğmak, mecnunlara "su” olmak adına…”
Ve gün doğar şehirlere ve sen ölürsün yeniden doğmak adına. Uzatırsın sonsuz boşluğa ellerini, ellerin ışır, ellerin ısır sonra donarsın bütün kızgınlıklarına.
Üzücü olan en çok sen yanarsın. Rakipsiz, ortaksız bir hayatın içinde, sonunda asılmaksa eğer istediğin, yeniden öl bakalım, tutarsa doğmak adına…
Yeniden doğmak adına çıktığım bu yolda,
Ellerim bilirim ki yanar, ellerim donar,
Nasılsa ölmek, öyle de doğmak var bilirim,
İsmim içinde bilirim gizli bir muradım ağlar…
Dönemezsem karagözlüm o gün ağlama
Elbet buluşuruz belki toprağın bağrında,
Nasılsa ölmek, öyle de doğmak var,
Dağ gibi bir yürek ağlar uzaklarda bilirim…
Oy! Karagözlüm susmak çare değilse de
Gelmek bir gün eğilse de gönlümde,
Mahşer yeri olsa da aramalarım susmalarım da,
Aklım kaçarsa oralarda, bil ki göremediğimden…
Karagözlerinden son kez öpemediğimden
Aklımı başımdan alan ellerini sevemediğimden
Dağları yıkan sevdamın hal bilemezliğinden
Istırabı gam kervanı bildiğimden, oracıkta öldüğümdendir…
Nasılsa doğmak var, bugün ölmekten ne çıkar sevdiğim?
Alkanda yüreğim, yok gözlerin, hani sımsıcak ellerin?
Hani sevdiğim?
|