Ölümler erken iner bu şehre. Suskun nice sevdanın şahdamarında pençesi olur severken ayrı kalmalar…
Duvarlar arkası köşe kapmacalar, bacalardan dağılan katranlar ve o ki bir çift sözle dağılanlar, akşamcılar, yolun doğrusunu bulamayanlar oynarlar gün doğana kadar.
Ağır aksak pişman ayaklar, kaybın verdiğe çilgin susuşlar ve her adımda milyon kez ayılmalar, bayılmalar arşinlar bu şehrin izbe sokaklarını her sabah, her akşam…
Tutunacak dalı olmayanların türküleri çogalir bu şehrin kimsesiz bacalarından ve bu şehrin unutulmuş çocuklari vardır bir yerlerde anasız babasız. Onlar ki bir türküye muhtaç, onlar ki anaya babaya doğuştan aç…
Gidecekyeri olmayanlar umudun mavisini araya dursunlar, birileri köşe kapar bu şehrin arka sokaklarında. Sonra duvarlar çöker kimsesizlerin üzerine, kimsesiz akşamlarda.
Bir selama muhtaç milyon pişmanlıklar yaşanır, hacze kalkan onca biriktirmelerin ardından. Ses kesilir, sus kesilir, hırçın suskunluklar başlar ağlamaya. Pencereler kırılır, dişler kırılır, kırılır ha kırılır… Sıkılan yumruklar belki de hiç bu kadar sert düşmez duvarlara ve belki de hiç bu kadar büyük izler bırakmazlar arkalarında. Fakat biriktirmelerin kayıplarında balyoz olur, taş duvar yıkar, bıçak olur ciğerine saplar. Öldürür bu şehrin ölüm susmaları. Sahi siz ölüm susması ne demek bilir misiniz? Bir yaşayana sorun, yolu dara çikmisa, yolu ihanetle almışa sonra başinı duvardan duvara çalmisa sorun. Sorun bir kardaşi arkadan bıçaklayana, bir kardaşa kurşun sıkana sonrada kuru çula oturup kala kalana sorun…
Bu şehrin üzerine her gün olmasa da mütemadiyen demir parmaklıklar iner, demir kapılar kapanır. Birkaç cinayet çok değildir bu şehre birkaç gün arayla. Bugün olmasa da yarındır cinayetler ve bütün pişmanlıklar hep yarınlarda saklıdır. Ağıtlar ihanetlerin beşiğinde sallanır bu şehrin arka sokaklarında…
Ve siz arkadaşım; neyi? Nasıl? Nerede? Neden? Niçin? Yaptığınızı sormaktan ellerinize, beyninize sormaktan vazgeçin artık. Akıl üç kağıtçının işidir, gönül adam olanın işi. Üç kağıtçı ruhunuzun sorguları yine üç kağıda çıkacaktır. Siz ıslah olmak istemeyen arsız bir yolun uşağısınız. Uşaklığınız yer küreye bomba gibi düşmüş. İhanetin kol basan, ayak basan, ha babam basan haramları kursağınızda demir lokma olmuş, onmamışsızın ihanetlerinizden. Fakat yinede korkunç rahatlamalardasınız. Öyle korkunç ki bu rahatlamalarınız an gelir sizi de şahdamarınızdan rahatlatabilir. An gelir siz kesersiniz arsız damarınızı bir duvarın arkasında…
Bu şehrin geceleri çoğu kez adam bozar, çoğu kez bozuk para niyetine azarda azar arsız ruhlar. Sonunda azıtan, gemi kaptıran boğulur bu şehrin bütün bozuklarının yattığı yerde… Kimi zaman demir kapı düşer üstlerine, kimi zaman sürgü vurulur, kilit vurulur üstlerine. Kimi zaman toprak düşer milyon kez pişman gövdelerine.
Sonunda anlaşılır yürekle yaklaşmanın hasıl olduğu adamlıktan paya düşeni almak ne demek? Ve herkes kısmetine pay geleni yaşar, kısmetine geleni yer, bölüşür.
Biz bir somun ekmekle kalakalmışız sokakların ortasında ama bir somun ekmekle rezil rüsva olmamışız bu şehrin katarn karası yalnızlığında…
Ölümler erken iner bu şehre. Suskun nice sevdanın şahdamarında pençesi olur severken ayrı kalmalar…
|