“Çocukluğumuz yeniden çember sesleriyle dolar taşar sokaklar dolusu...”
İyi de canımcım neden terk ediyor?
Hiç sordun mu kendine ne oluyor da bitiyor?
Ya da bitiyorsa sen niye bu kadar çok üzülüyorsun? Ver elini yeni aşklara…
Emin ol çivi çiviyi söker ve unutma sakın; mutlu olabildiğin kadar yaşa aşklarını ve mutsuz ettikleri gün terk et ama sakın üzülme…Canımsın, olmuyorsa niye üzülüyorsun ki? Ayrılık seviyorsa bedenlerimizi ve ruhlarımızı emin ol yapacak bir şey yok! Bırak gitsin ve sakın üzülme, düşünme, aklına bile getirme. Güçlü ol, güçlü ol ki yeni aşklar yaşayabilesin. Öyle çok olsun ki “aşk” isyan etsin senin yüreğinden sonra sen pes ettir, sen küstür aşkı… Senin küsmelerini anlayamıyorum. Anlıyorum, daha çok körpesin, zaman olgunlaştıracak ve acılara dair daha güçlü olacaksın, inadına yaşayacaksın, inadına yine yeniden sevecek, yine yeniden sevişeceksin… En baştan yani, yani her defasında sıfır kilometre bir sevdayla yaşayacaksın ki sonsuz olasın… Yoksa ölümün olur...
Fıstıkım benim, sen çok güzel bir prensessin. Seni sevmeyen ölsün. Sen niye öldürüyorsun Ayyıldız’ımı? Ve neden söndürüyorsun?
Benimle, benim yüreğimde Ayyıldız, her zaman pırıl pırıldı en baştan beri. Zaten şu an yazdıklarımda bunu tescillemiyor mu? Yine yeniden en baştan, hiç yaşamamış gibi…
Unutmadan gönlünle gittiğin için kaybediyorsun. Gönlünle, ruhunla, bütün bedeninle teslim olduğun için gidiyorsun fakat aşk nankördür bazen. Yani kazanmak istiyorsan, aklınla yürüyecek, aklınla gideceksin. Akıllı davranacaksın ama sen bu değilsin ki? Yapamazsın ki? Aşk kör eder seni. Ah! Kuzum, zaman her şeyin ilacıdır. Unutma! Yıkıldığın yerde kalkacak, yandığın, kül olduğun yerde yeniden doğacaksın. Doğmak zorundasın, çünkü hayat çok güzel. Sev beni! “Hızır” sensin, “Hızır” yüreğinde, yüreğine sor “ne istiyorsun” diye. O sana en doğru yolu hep gösterecektir. İncinen gururun ve dahası onurunu aşka sakın satma, aşk nankördür fıstıkım. O sana en doğru yolu hep gösterecektir.
Herkes her şeyi bilmek zorunda değil. Sen yaşadın, o sayfayı sen bitirdin ve o mektepten sen mezun oldun. Hayata dair bir sıfır öndesin. O golü sen attın, orada inanıyorum ki nice tecrübesiz, nice büyük hatalar içinde olanlar oldu... Olmaya da devam edecek... Sen yüreğine sahip ol, giden gider kalan sağlar senindir... Sen canının çektiği ile sen seni isteyenle değil, senin istediğinle, seni istemeyenle asla değil ama...
Şimdi güçlü olma zamanı, bilmem sence nasıl bir adamım? Bence, külün tekiyim ama biliyorum doğmak zorundayım. Çocuk anlıyor musun? Unutma! Acılarım acılarını bir döver ki yerinden kalkamazsın. Rahat ol…
Canımsın, sevdalı bir bebek gibi duruyorsun zemheride fakat elbet duracaksın ve elbet başaracaksın bu hayatla ama inan o gün hayat bitmiş olacak. Ne acı değil mi? Neden biliyor musun? Kovaladıkça yaşıyorsun çünkü en çok… Kovalamadığın gün, yorgun, üzgün ve dahası mutsuz anlamsız hissedersin kendini. “Keşke kovalayabileceğim, peşinden gidebileceğim bir aşkım olsaydı ve o aşkın her yanını kanatsaydım. Bütün tecrübelerimle hınç alsaydım. Yapamıyorum çocuk…
Bazen aşk utanır oluyor, bazen aşka acıyorum “ne günahı var?” diye. Adı, duygusu, anlamı, “aşk” ve tek hece olan bu devasal sözcüğün bir cüce gibi önümde küçülmesinden ve aşkın her defasında ölmesinden yıkılıyorum fakat ölmek zorunda. Çünkü ben aşkla ebedi olamam. Çünkü ben sen gibi çocukların yüreklerindeki gerçek aşka talibim. Çünkü sevgin, yani bana yüreğime olan aşkın, bütün aşklardan daha büyük ve ben bu aşkın peşindeyim. Biliyorum ki bu aşk beni sonsuz yapar. Ondan yüzden öyle “aşk” bana, kül olan yüreğime ait olamaz. Pamuk prensesimin yazdığım her söze sevdalanmasına aşığım ben. Beni anlıyor musun çocuk?
Hayat bazen tersine, bazen devriğine gider ama ben çapraz ama ben bölüne bölüne yaşıyorum ve bundan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Sultanım eğer yangınsa yüreğim, eğer tutunup tutunup düştümse birçok uçurumdan, birçok candan ayrıldımsa ve külsem yangın ardında ve yeniden tutunmuşsam gözlerinin ışığına, boşver kül olayım ne çıkar babadan sonra, bir baba kadar büyük bir sevgiyle seven, beni terk etmeyen, ikinci erkek diyen, bu büyük aşktan nasibimi almışsam ve ben kül olmuşsam prensesimin gözlerinde, yüreğinde dağılmışsam oradan oraya ne çıkar? Ben bu sözlere, ben bu itiraflara sevdalı bir yüreğim, gönül işçisiyim yani… Sen seviyorsan delicesine bu adamı yani yüreğimi, daha başka niçin bir aşk arayayım ki? Niçin bir aşk uğruna kül olayım ki? Sözlerin yeniden doğmama bu kadar can atmışken ve yeniden Murat İnce’yi doğurmuşken, niçin aşk olsun hayatımda? Olsa olsa “aşk olsun Murat İnce” olurdum çocuk...
Bu sadece aşk ve sevda olabilir... Borç olamaz ve bu sevda dünyadaki bütün beyaz güllerden daha temizdir... Borç yoktur Ayyıldız’ım. Sen mutlu ol ben daha da mutlu olurum.
|