Sahillerini zenginlere kaptıran İstanbullular için Marmara’nın İncisi adalar bir hediyedir. Deniz kokan adalara doğru yol alırken kent karmaşasının geride kaldığını bilmenin dayanılmaz huzurunu yaşıyorum. Hedefim, Prens Adaları’nın Şehzadesi Büyükada.
Necip Fasıl Kısakürek Adaların çamlarından ’’Ciğerleri yelpazeleyen harikulade kokusu, toprağa ipekten daha kayıcı bir halı seren dökülmüş saçı, ölüm sıcaklarında serinlik mahzenlerinden hava getiren misilsiz gölgesi, yaz-kış yüze gülen gür yeşilliğiyle o teker teker süngülü neferlere muhafaza ettirilecek kadar kıymetli bir varlık… ‘’ diye bahseder.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapmış Necmi Tanyolaç koyu bir ada sevdalısı olup adanın popüler kişiliklerinden olmuştur. Kendi cennetini yarattığı Büyükada Nizam’daki yaşamı ve adaya yolculuklarından, ‘’8’15 Vapuru’’ isimli köşesine ada-doğa makalelerini aktarmıştır. Aralarından özenle seçip derlediği ‘’Martılı Kahve’’ kitabı ‘’Sevdaların ve dostlukların en coştuğu yer adadır’’ cümlesiyle son bulur. 2013’de kaybettiğimiz Tanyolaç mahallelinin yakınlaşmasını sağlayan ‘’Kırlangıç Kulübü’’ nü oluşturmuş; Aşıklar Kahvesi ya da Dilburnu’nda aileleri buluşturmuştur.
Çelik Gülersoy’u anmayı da unutmayalım. İstanbul’a bıraktığı değerli mekanların yanı sıra Fabiato köşkü’nü yenileyerek adaya bir kültür evi kazandırmıştır.
Adaların kış uykusuna yatan hüzünlü yalnızlığı baharla sona erer. Mimozalar sapsarı çiçeklenirken İstanbul’da bahar önce adalarda başlar. Kubbeli binası İzmitli Mimar Mihran Azaryan tarafından tasarlanmış ve 1915’de bitirilmiş Büyükada İskelesi’nden beyaz köpükler çıkararak diğer adaya hareket eden ada vapurundan inenler için en büyük keyif faytonlara binmekti. Bol oksijeni ciğerlerimize çekerken adanın asfalt yollarında atların ayak sesleri çınlamaya başlardı. Birbirinden güzel villaların begonvillerle bezenmiş duvarları önünden, devasa çam ağaçlarının gölgesinde, yeşil bahçeli, rengarenk çiçeklerin konuşlandığı eski aile köşkleri ve villaların bahçelerini seyrederek fayton sefası yapmak tarih oldu. İki sene önce faytonların yerini küçük elektrikli taşıyıcılar aldı.
19. Yüzyıl başlarında Tophane rıhtımından kalkan, altı-sekiz kürekçili kayıklarla dört saate yakın bir zamanda Büyükada’ya varılırmış. Çokca sallanmış ve ıslanmış oldukları muhakkak. Gautier ‘’Constantinople’’ de ‘’ Marmara Denizi üzerine serpilmiş Prens Adaları’nda birkaç gün geçirmek üzere İngiliz-Türk işletmesine ait vapurla-vapeur=buhar’’ bir buçuk saatlik yolculuk yaptım’’ yazar.
Adalar ile İstanbul arasında ilk düzenli ulaşımı sağlayan İngilizlerdir.
Fransız yazar Belle Epoque kent zenginlerinin moda halinde Levanten, Rum, Ermeni ve Yahudilerin tatil isteklerini karşılayan adayı birkaç sayfada anlatır. Büyükada’da Museviler, Kınalıada’da Ermeniler, Burgaz Ada’da Rumlar, Heybeliada’da Türkler tatil yaparmış.
Sebastian de Courtois ‘’İstanbul’da Bir çay’’ isimli kitabında çok kereler kaldığı ada için ‘’ Adalar kendi içlerinde bir dünyadır. Kapalı kutu gibidirler. Ilıman iklimi, yaşam tarzıyla buradakiler Paris’ten gelen son modayı takip ederler; adalar eski İstanbul’un ve Pera’nın ağırlığından kurtulmak isteyenlerin buluşma noktasıdır.’’ Yazar.
Osmanlı Müşir Sakızlı Kazım Paşa tarafından Rum Kaludi Laskaris Kalfa’ya yaptırılan Giacomo Otel’in önünden 23 Nisan Caddesi geçince-şimdi Büyükada Splendid Otel -denizle olan bağı bitmiş. Eski adıyla Giacomo Otel’in otelin terasının o yol üzerinde bulunduğunu bilen kaldı mı?
Her yıl kurduğum ya da katıldığım sergiler dolayısıyla bulunduğum Büyükada’da eski malikane, köşk ve villaların aralarından yürürken çiçek yüklenmiş begonvillerin yalıların duvarlarından kaçmak istercesine sokağa uzattığı dallarının arasında kaldım. Yasemin kokulu, yehuda ağaçlarıyla kuşatılmış, çamların altında soluklandım. Sokak aralarından mavi pırıltılarla gözümü kamaştıran denizi yüreğimle kucakladım.
İskelede satılan eski ada görsellerinden oluşan kartpostallara göz atarken, Hacopulo Köşkü önünde Büyükada Kürek Yarışları gösteren karta gözüm takıldı. Eski Rum Yetimhanesi’ni –Alexandre Vallaury yapmış- Rahibe Manastırı’na sürgün gönderilen prens ve imparatorları; Oğlu tarafından önce adaya sürülüp sonra tekrar imparator yardımcılığına getirilen Eirene’yi ; İntikam ateşiyle yanan annenin oğlu Konstantinos’u kör ederek aynı yere sürgün edişini ve Bizans’ı tek başına idare eden kadın olarak tarihe iz düşüşünü…
Derin bir nostaljiden uyanıp, lokantalara doğru yürüyorum. Begonvil gölgesinde gün batımda Büyükada ziyaretimi taçlandırmak; şimdi hayatta olmayan dostlarımın hatıralarına kadeh kaldırmak ve Sonbahar’a merhaba demek istiyorum.
Harika Ören İzmit 2 Eylül 2023
|