Günler gelir geçer ömrümün mavi denizlerinden…
Ne bir tren uğrar şehrime, ne de bir gemi demir atar acılar limanıma…
Yalnızlar rıhtımı ve kimsesizler istasyonu, ömrümün yalan gelgitlerini tesciller…
Dikili bir ağaç dersen susarım sadece. Gecenin ayazında başımın üstünde üç beş kandilden başka bir şey yok…
Tütünsüz kaldığım geceler avutur başımın üstünde tüten hasret dumanını. Sanma ki sarıp içtiğim sigaradır. Öz canımdan başka bir şey değildir tüten başımın üstünde.
Ey! Benim güzel Eftelya’m; üç beş adım sonra düşerim denizlere, ne adım kalır geriye, ne de cismim! Girsen de koluma, hayal geceleri çoğaltsak, bütün yalan hayalleri bozsak ve sen Eftelya’m unutulmuş iklimime güneş gibi doğsan yani yalandan da olsa bir damla ışıtsan karanlığımı, bulanık denizlerimi aydınlatsan, berraklaştırsan ne olur? Ne olur? Ne olur? Hani şakacıktan, hani yalandan da olsa; son bir kez daha girip koluma ısıtsan şu berduş yalnızlığımı ne olur?
Düş sokağı diyorlar buraya, duvarları yıkık şu enkaza şehir diyorlar, gülüyorum… Beni kandırdıklarını sanıyorlar Eftelya…
Zorlu yollarda olduğum kesin, başımın belada olduğu ve senin bir daha gelmeyeceğin kesin ama ben yinede gelişine türlü hayaller, türlü ümitler kurmaktan vazgeçmiyorum Eftelya.
Başımın üstünden gelip geçen martılara seni soruyorum, ufukta nokta gibi görünen gemilere sesleniyorum, bağırıyorum. Adını yalnızlığımın dağlarına yazıyorum Eftelya. Bugün olmasa da yarın diyorum. Canım diyorum, ey canım; gir hadi koluma, rüyalarımı düşe çevirme, düşlerden beni düşürme canım Eftelya…
Herkes unuturda bir sen unutmazdın ya beni, hani kimse aramaz sormazdı da sen sorardın ya beni, hani öyle bir zamanda, yıkıldığım anda, sen çıkar gelirdin ya, hani kopmamacasına sarılırdın ya, hani sen hep bunları söyleyip kandırırdın ya beni; rüya da olsa, hayal de olsa, son bir kez daha kandırsana beni…
İçimin gözyaşı, yalnızlığımın sokaklarına düşüyor. Utanmıyorum ağlamaktan, gözyaşlarımı kol yenine silmiyorum. Yıkılası ne varsa yıkmıyorum ama ben yıkılıyorum Eftelya, senin olmadığın bu sokaklarda.
Sağ cebimde tuzlu, sol cebimde tuzsuz çekirdeğim, mis kokan beyaz leblebim, kağıt helvam, atlıkarıncam, ey unutamadığım Eftelya’m; bütün bezirganlara inat hadi bir kere daha, son bir kez daha tutsana ellerimden, yalan da olsa, hayalde olsa girsene koluma…