Benim yangınım bana, senin ki sana, bir düzenimiz var bu hayatta. Hangisini çıkartayım? Hangisini atayım ayakaltına?
Söyler misin lütfen hayatımda seni neyimin yerine koyayım? Neyimi yaşamımdan atmamı istiyorsun? Ya da neyimin yerinde sen olmalısın?
Mümkün mü?
Olmayan bir yol seninki... Fakat sevmeler yaşamalıdır her mevsimde ve sevmeler sonsuz olmalıdır, senin olmasalar da...
Hiç bir sevme, aşk, aynanın içindeki sırdaki yansımalar gibi değildir... Sevmek gerçek gönül işidir. Sevmese de sevdiğin, sen sevip yaşatabiliyorsan, işte o zaman gerçekten sevmişsindir.
Senin olmasını dilediğin ne varsa, olmuyorsa, yıkıp, yırtıp, kaldırıp atacak mısın yani? Kusura bakma benim senin olma şansım yok... Kırıp, yırtıp, silip atacaksan sen bilirsin aziz dostum...
Sevgine sonsuz saygım var. Keşke yapabileceğim bir şey olsa.
Sana yazmalarımı bile suçlamışsın. Olsun biraz da böyledir sevmeler... Yani hırçındır, er ya da geç durmalıdır dalgalar...
Üzüntüsüz hangi “sevgi”, hangi enlem ve boylamda buluşmuştur ki? Ve aşkı ne zaman ikiye bölebilmiştir ki? Bir yarısı senin olsun, bir diğer yarısı başkasının?
“AŞK” her zaman tek kişiliktir ve aşk tek kalmaya mahkûmdur. Bir diğeri yaşar sadece ve konforunu sürer. Bir zamandır onunda dikliği, an gelir o da hayata küser. Sevdiğini sandığı bütün zamanlara üfler… Öyle ki, içinin astarı çıkar, yüreğinin doğum vakti sancıları başlar. Anlar ki, sevildiği zamanlar özeldir, anlar ki vazgeçilmez bulunduğu bütün zamanlar bir daha gelmeyecektir ve anlar ki “o” büyük aşk onu bir daha beklemeyecektir.
İş işten çoktan geçmiştir. Aşk da zaten biraz böyledir. Yani sevilirken, sevdiğini sananlar, kaybettiğinde taptığını anlarlar…
Fakat daha elini tutmamışken, bir iki bardak çay içmemişken yaşanan bütün sevgiler, aşklar platoniktir dostum. Yalnız bir ayrıcalığı vardır, sen seversin o seni hiç sevmese de, o seni hiç bilmese de…
Hepsi bu… Yani payına acı, payına heyecan… Kısaca bütün duygular senin payına düşmüştür.
Yaşarsın bir zaman…
Sevgiyle…
|