Kızıl saçlarına vurgunsam, gelip dizlerinin dibine oturmuşsam, içimde ne varsa anlatmış, aşkından sarhoş olmuşsam ve ben kızıl günlerine hasret kalmışsam, gönlümden seni atamamış, kalbimde yok sayamamış sonunda da sen olmuşsam, bir sana yanmışsam, küllerime üflemek mi düşer nefesine?
Çekik karanlık gözlerine bağlanmışsam, yüzünün aşk coğrafyasında kaybolmuş, ellerinin sıcaklığında dağılmışsam ve seni yarınlarım saymışsam sonra biran bile içimden atamamışsam, ben beni sadece sen saymışsam, atıp sokaklara aşkı mı gitmek mi düşer payına?
Ağlamışsam, kaçmamış yanında kalmışsam, kızıl saçlarında katlime fermanım, kara gözlerinde ömrüm sallanmışsa ve sen yok saymışsan kalbimi ve inadına ben direnmiş sevmişsem, senden biran bile vazgeçmemişsem, atıp bir kenara yok saymak mı düşer sana?
Sen hiç ölümünü isteyen bir şair gördün mü? Sen hiç senden sonra yazmak istemeyen bir kalem gördün mü? Ve sen hiç, sen yoksun diye mektuplarda sararan bir kâğıt gördün mü? Hiç sanmam, görseydin eğer direnişlerimi, çırpınışlarımı ve görseydi o taş kalbin sensiz kalan halimi, böyle pişkin, böyle umarsız koymazdı bir başıma kalbimi…
Şimdi git kızıl saçlarınla, şimdi git kara yarınlarınla, kara gözlerinle ve şimdi git benim şu kısacık dünyada büyük ahımla…
|