İstanbul’dayım sahil on adım karşımda köpük köpük… Yağmur yağıyor dudaklarımızı ıslatan yağmur.
Bir odada sıkışmışım, adımlarım tutuk, gözlerim yumuk ve aklım kopuk kopuk… Sen geliyorsun aklıma ve hiç bitmiyorsun yağmurlarımda, sensiz yollarımda, çaresiz adımlarımda…
Kimliğini kaybetmiş, hükümsüz bir gönül mahkûmuyum. Cezam ne zaman kesilir? Ne zaman biter? Akıbet ne olur? Bilemiyorum. Yalnızlığıma; İstanbul’a kafiye düşen şiirler yazıyorum. İstanbul’un umuru değilim…
Bir anlatabilsem içimdeki çalkantıları, bir söyleyebilsem kalbimin şarkılarını İstanbul tekmil hüzün kesilir, yağmuru diner. Bendeki bu şansla, içimdeki istekler ne zaman örtüştü ki? Olsa olsa İstanbul’un köpüklerinde yalnızlığım boğulur gider…
Susuz geçen yazlarımı hatırlıyorum, sensiz tükenen yıllarımı ve nice akşamlar tütünsüz kalışlarımı sonra sonsuz susuşlarımı. Bugün İstanbul çok sulu be sevdiğim en az gözlerim kadar. Fakat kalbim çöller kadar çatlak, paramparça sevdiğim…
Biliyorum “yine mi ben?” Diyeceksin, evet yine sen sevdiğim, yine yeniden en baştan sen düşüyorsun yüreğime ve ben kopuk kopuk nefes almalarımın İstanbul’una küsüyorum. Seni hala bana vermiyor çünkü…
Köpük köpük dalgaların karşısından, bir kez daha en baştan ve tekrardan hatırlatan sözlerimle, çağlayanlara dönen gözlerimle seni çok özlediğimi, çok sevdiğimi ama çok beklediğimi söylemek isterim sevdiğim.
Seni seviyorum.
www.muratince.net
|