Sen yoksun örneğin; tam sanırdım bu hayatta her şeyim. Anladım ki, çayımın şekeri dudakların, buharı gözlerinmiş ve anladım ki, ne kadar tam olursa olsun her şey, sen olmayınca hiçbir şeymiş her şey…
“Gel diyirem kaybolursan…” Mevzusunda olduğu gibi, ne kadar seni hayal etsem de, yanımda hissetsem de, sarılmayınca kar etmiyor eksikliğine.
Sana eksikliğim, göz ile kalbin konuşması kadar çok. Biri gördü, diğeri kanadı, biri kanadı, diğeri ağladı işte…
Bizim payımıza güçlü olmak düştü ve bizim payımıza dik durmak… Fakat eksikliğimiz, fakat eksikliğin her defasında gözlerimi kanattı, kalbim içine ağladı. Kimseler görmedi gülüm, hiç kimseler fark etmedi eksikliğimi. Konuştum kalbimle, dertleştim aynalarda yansıyan gözlerimle. Ağladım işte kendime. İnsan nasıl konuşurdu ki kendi kendiyle? İşte öyle eksik, işte öyle fena bir şeydi yokluğun.
Şu eksik hayatımda sana o kadar çok yazmayı düşledim ki, bir türlü kâğıt ile kalem yan yana gelemedi. Nihayetinde batırdım kalemi kalbime ve yazıyorum işte öylece.
Önce gözlerin geliyor sonra sözlerin, biri bitiyor, biri başlıyor ve her defasında ayrı kalışımız. Seni son kez; aslında gözlerini son kez gördüğüm o an geliyor aklıma. Eksiliyorum, öyle fena, öyle çok ki anlatamam gülüm…
Nice bayramlar geldi geçti ve nice sensiz yıllar. Yokluğunda hiç tam olmadım. Ayrılık payımıza düşerken, kavuşmak bize gurbet oldu gülüm.
Senli türküler ve senli bütün şarkılar, sensiz hep eksikti. Olsaydın eğer, gözlerimin yaşı diner, kalbimin sızısı biter, her günüm bayram olur ve yaşamak eksiksiz olurdu gülüm.
Sen yoksun örneğin; tam sanırdım bu hayatta her şeyim. Anladım ki, çayımın şekeri dudakların, buharı gözlerinmiş ve anladım ki, ne kadar tam olursa olsun her şey, sen olmayınca hiçbir şeymiş her şey…
Murat İnce
|