Her şeyden önce ,Bilgelik kitaplarda olmadığı gibi, bir başkasının deneyiminin birikmiş bilgisinde de değildir.
Bilgelik sırf bilgi toplayıp, uygulamadan ezberlemek de değildir.
Yoksa bilgelik tüm acı evrelerinden geçtikten sonra mı oluşur?
Hiç kuşkusuz ki, İnsanın kendini ve tüm yapısını anlamasıyla acı sona erer ve bilgelik başlar.
Olmazsa olmaz koşul ise sevmenin sevilmekten önemli olduğunu anlamaktır.
Kendi hırsları, tamahları, korkuları, suçlulukları, acıları ve karabasanlarıyla meşgul bir zihin sevme yüce kapasitesine sahip değildir.
Kendi içinde çok parçalı bir zihin zaten sevme fonksiyonunu ötelemiştir ve bölünmüştür.
Bölünme acıyı ima eder.Acının temel sebebi ise; ben ile sen, biz ile onlar, siyah ile beyaz arasındaki farklılıkları ayrılık olarak algılamaktır.
Sevginin varlık kazanması içindeki bilgelik, iyiliğin gücü ve kararlılık ile birleşince, insan benliğinden sıyrılır.
Fakat bizler toplum içinde yaşarken, toplumun çatışma halindeki yapısı bizim tamamen kendimiz olma özgürlüğümüzü etkiliyor ve mutlu olma çabalarımızı mümkün kılmıyor.
Hayatı ve insanı olduğu gibi anlamadan , yani onu sevmeden sözünü ettiğimiz bu kavramlardan yararlanmamız mümkün değil.
Öncelikle kelimelere saplanıp kalmamakta önemli,
Örneğin; kelime gerçek varlık değildir.
Ağaç dediğimiz zaman gerçekle yüzleşmiyoruz. Gidip ağaca dokunmak ve temas kurmak zorundayız.
Bizler kelimelerin kölesiyiz, ideanın, imgelerin vede sembollerin.
Bir şeyle doğrudan temas kurmak ve içinden kelimeyi çıkarmak zorundayız.
Üstelik ,İnsanın görme ve dinleme sanatını da öğrenmesi mutlaka; gerekli.
İçinde yaşadığı dünyaya nasıl bakacağını, doğan güneşi ne sürece göreceğini ve duyumsadığı şeyin ne olduğunu algı sınırlarını aşarak öncelikle anlaması lazım.
Dünyanın belkide unuttuğumuz bir işbirliğine ve ortak kalbe ihtiyacı var.
Dilsel bölünmeyle, yada tabakalaşma ile sevgisiz bir dayanışmaya ne kadar dayanırsınız.?
Saygının ve ortak aklın aynı dili konuştuğunu unutmadan,
Üstelik Sevginin , Bilgeliğin ön koşulu ve özü olduğunu anımsayalım.
|