Söz Uçarda, Yazı mı Kalır..
Ama; Güzel Söz de hafızada İZ bırakır.
Söz boğazdan yükseldikçe, gelir dilin çeperlerine dayanır.
İşte o an; eğer içinizden yükselen nağmeler çok hoş tınılı değilse..!,
Geri çevirip onu hazmedip yutmak mı yada söylemeden unutmak mı..!
Daha kolay olan...dır!
Dilin kemiği yoktur...!
Denilen şey ise; bize sağladığı esnekliği kullanmamızı bizden kibarca ve
Ustaca talep etmesidir, aslında.
Evir , çevir ki; dilinin ucuna gelen kelam olup kelimelere dökülmeden
Bir es alıp , varlığına sevinip, şöyle bir silkelenip,
Sana yada diğerine dokunmadan önce bir demlensin.
Oyalansın ve değerine değer katarak diline yakışsın.
Sözün özü dediğimiz şey ise, içinde varlık bilincini, yaşam sevincini
Ve hayata kattığın anlamı taşır.
Öylece bir savrulsada , hiç bir zaman lakırdı diye adlandıramıyacağımız
Kem küm etsek de geveleyemeyeceğimiz, sözün söz olduğu,
Kelimenin değer aldığı ve tane tane dilimizden döküldüğü,
Şiirsel ve dostane deyişler de vardır.
Elbette..! hiç bir nesne yada takıntı bizim duygu dünyamızda fazla yer tutmaz,
Eğer biz onu dilimize öylesine dolamazsak.!
Şayet ,sürekli aynı konunun ve aynı hercümercin içinde devinip durursak,
Ne olur biliyormusunuz..?
Dilimizden dökülen sesler ve düşünceler çekilmez bir hal alır...
Ayrıca; Ezbere konuşma denilen biçimsel bir serzenişte vardır.
Öyle ki; aramızda kalsın dediğimiz zaman söylenen sözleri de,
Şöyle bir kendi halinde inceleyip,her haliyle bizi ne kadar ilgilendiriyor ,
Üstelik bilgilendiriyor mu?
Yada bizi ne kadar etkiliyor diye bir sözel elemeden geçirmemiz de
Gerekli ve öncelikli olabilir.
Kelime dağarcıklarımızı arttırmak ve yenilikçi bir dil sahibi olabilmek için
Ne yapmamız gerektiği apacık ortada iken,
Hala kitap okumuyor ve dilin ucuna gelen laflarımızı söze dönüştürürken
Akıl tartısı ve zihin süzgeçinden geçirmiyorsak,
Hele birde konuşurken tüm özeni ve nazikliği bir tarafa atıyorsak,
Üstelik; bol keseden savuruyorsak,
Ne denir; Kelimelerin Ağırlığı altında ezilmekte varmış...
|