İnsanoğlu bugün öz anasına, kendisini besleyip büyüten, koruyup gözeten rahme, yerküreye, doğaya kötülük etmiş bir konumdadır.
Şunu demek istiyoruz:
İnsan , tekamülünü gerçekleştirmek için iki kez doğmak zorundadır. Bunların birincisi fizyolojik doğum, ikincisi ruhsal ve kozmik doğumdur. Birinci doğumun rahmi, bedenimizi dünyaya getiren analarımızın rahmidir. İkinci doğumun rahmi ise üzerinde yaşadığımız arz, yani dünyadır. Birinci doğum, varoluşun sadece hammadesini hazırlayan doğumdur. Varoluşun kendisi, dünya denen büyük rahimdeki tekamülle oluşuyor.
Buna dayanarak şunu söyleyebiliriz;
İnsanın iki annesi vardır ve bu annelerin en yücesi, tabiattır. Aynen bunun gibi , insanın fizyolojik ve ruhsal babaları vardır. Ruhsal bab , insanı kozmik doğum için dölleyen benliktir.
‘’Benim asıl babam Kral Philipe değil, Aristo’dur’’ diyen Büyük İskender bu gerçeğe çok güzel ışık tutmuştur.
İnsan, yaradılışın kendisinden beklediğini ikinci ananın, tabiat ananın rahmindeki oluşumuyla gerçekleştiriyor.
Bunun içindir ki Kur’an , arzın yani dünyanın imarını güzelleştirilmesini ister.
Kur’an ‘ın tiksindiği, yerkürenin imar ve ihyası değil, yerkürenin ilahlaştırılmasıdır. Yerküre, Allah ‘ın ayetlerinin en büyüklerinden biridir. Onun iyiden iyiye incelenmesi, sırlarının çözülmesi gerekir. Tabiatın kirlenmesi , insan kalbinin paslanmasıyla (deyim Kur’an’ındır) koşut gidiyor.
Şimdi her yandan sesler yükseliyor. Tabiat mahvoldu, tabiatın yeniden imar ve ihyası lazım. Peki, ama, insanın içindeki bütün barış ve ahenk duvarları yıkılmışsa dış dünyada hangi ekolojik dengeyi yaşayacaksınız?
Bugün insanoğlu kendisi dışındaki tüm varlıkların şikayetçi olduğu bir sanık durumundadır. İnsanın kendisi de kendinden şikayetçi. Bunun arkasında insanın kendinden kopuşu, kendine yabancılaşması var.
Makine, insanın bu şikayetini ortadan kaldıracak hiç bir hünere sahip değil. Kaldı ki insanoğlu makinenin efendisi olmaktan çıkmış, onun kölesi durumuna gelmiştir. İnsanoğlu, kendisine hizmet etsin diye yaptığı makinenin önünde bugün burnuna halka geçirilmiş maymuna dönmüştür. Gerek bu yeryüzünde gerekse dünya ötesi boyutlarda mutlu yarınlarımız olsun diyenler, makineye teslimiyetten Yaratıcı’ya teslimiyete geçmek için bir şeyler yapmak zorundadırlar.
Unutmayalım ki, tekamül de mutluluk da insanın , eşyaya teslimiyetten Yaradan’a teslimiyete geçmesi üzerine kurulmuştur. Allah’a teslimiyet varsa eşya bir kutlu emanet gibi kullanılır.
Emanet tahrip edilemez, sadist zevklerin aracı yapılamaz. Taratıcı’ya teslimiyet zedelenince tabiat emanetine hıyanet başlar. Bir süre sonra tabiat, Firavun iştahların tatmini uğruna sömürülür.
İnsan , bugün sadece hayvanların değil, bitkilerimn hatta cansız dediğimiz varlıkların şikayetleri üzerine sanık sandalyesine oturtulmuştur. BU sandalyeden kalkmadıkça yüzü gülmeyecek, mutlu olamayacaktır.
İnsan, özbenliğine zulmeden tek varlıktır. Ve insan bugün kendi eliyle ürettiği zulümlerden kaynaklanan acılar yüzünden kıvranıyor. Eğer insanoğlu kendine gelip toparlanmazsa tüm varlıkların bedduasıyla gelecek bir yok oluşa yenik düşecektir.
Böyle bir durumda , Yaratıcı , amaçladığı tekamülü yeni bir emanet taşıyıcı’ya teslim edecektir.
PROF. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK - Küresel Afetler- İst.2013
|