On yaşında, yürüyemeyen, konuşamayan kendi başına yaşamını sürdüremeyen bir çocuktu. Aciz olduğunu yeni yeni anlamaya başlamıştı. Kendi başına, yiyemiyor, giyinip soyunamıyordu. Kardeşleri gibi konuşamıyor, oynayamıyor, okula gidemiyordu. Diğer çocuklardan eksik olduğunu görüyor ama nedenini anlayamıyordu.
Beyni felçli doğmuştu. Anne bebeğinin eksik yanlarını farkettiğinde, doktora koştular. Muayene sonucu doktorlar, zihinsel özürlü olduğu konusunda birleştiler. Bebek bir yaşına gelmişti ve yapılacak hiç birşey olmadığı söyleniyordu. Anne bunu asla kabullenmedi. Aile özürlü çocuğunu diğerlerinden ayırmadı. Saklamadılar, utanmadılar.
Bir gün kız kardeşinin tahtasına yazdığı yazılar onun öylesine dikkatini çekti ki; sol ayağı ile tebeşiri kavrayıp, tahtaya birşeyler karalamaya başladı. Anne büyük bir sabırla zaman içinde oğluna harflerin yazılışını öğretti. O artık kendini ifade edebilecekti. Tahtaya yazdığı ilk kelime A-N-N-E oldu. Ayaklarını el gibi kullanıyor, çorap ve ayakkabı giymiyor; ısrar edilirse huysuzlanıyor ve hemen çıkarıyordu.
Aynada gördüğü kendi görüntüsünden nefret ediyordu. Sallanan bir kafa, eğri büğrü titreyen, ele bile benzemeyen eller, sarkık ağazından nefret ediyordu. Saklanmak,kimseye görünmek istemiyordu.
Annesinin inancı, desteği, azmi kendisine güvenini sağlamıştı. Okumayı ve yazmayı öğrendi. Resim yapıyordu. Ve sonunda sol ayağı ile daktilo yazmayı öğrendi. Bütün yüreğiyle bir şeyler olmayı arzuladı. O, İrlanda Edebiyatı yazarlarından Christy Brown'dı.
Tüm çaresizliklere karşı annesi ona inanmış, onu motive etmiş, Christy Brown'a bir yaşam hediye etmişti. Brown ilk romanı ''Günlerin İçinden'' ardından''Parlak Meslek- Yaz Üzerinde Gölge--Vahşi Zambaklar'' kitaplarını yazdı. Şiirlerini de bir kitap haline getirdi.
Ernest Hemingbey'in güzel bir sözü vardır. Nelere sahip olmadığını düşünerek zaman yitirme; sahip olduklarınla neler yapabileceğini düşün...'' der.
Engel-i engellemek gücüne sahip olanlara saygılarımla...
Antalya, 4 Aralık 2014
|