Ülke kalkınması sözcüklerinin içeriğini, hükümetler, yerel yönetimler, gönüllü dayanışmalar, özverili paylaşımlar, ehil girişimci kişilerin varlığı ve çokluğu; yani tek tek bireylerin güçlerinin toplamı oluşturur.
İnsan, kalkınmanın öznesidir. Ülke kalkınmasında ki en önemli eleman insandır. Hal böyle olunca, zorunlu ön koşul, insan eğitimidir. Ülke kalkınması, insan eğitiminin gelişimine odaklı bir yöntemi hedeflemeli ve programına almalıdır. Hedef kitlesi en küçük insan topluluğu olan aileden, köylerden başlamalı, kasabalardan şehirlere doğru devam eden yardım zincirleri kurmalıdır.
Yoksulluk, 90lı yıllardan itibaren, küresel bir sorun olarak algılanmıştır. Böylece yoksullukla mücadele çalışmaları, uluslararası kuruluşların, el ele vermesiyle ortak stratejilerde birleşmiştir.
Yoksulluk, eşit, parasızlıktır! Parasızlık, eşit açlıktır! Bilgiden uzak kalmaktır. Barınaksız, giysiden yoksun olmak, eğitim alamamak, tedavi olamamak uzantısında devam eder, gider.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) nın 1997 İnsani Gelişme Raporu; İNSANİ YOKSULLUK KAVRAMI’nı ortaya koymuştur. GELİR YOKSULLUĞU ölçümü, mutlak gelir üzerinden yapılırken; İNSANİ YOKSULLUK ölçümü, eğitim düzeyi, sağlık ve temiz su kaynaklarına ulaşabilme konularını kapsamaktadır.
Şimdi… Bir bakalım,
*Gelişmiş ülkelerdeki nüfusun %20 si dünyada ki malların %86 sını tüketiyorsa,
*Bir kaç yüz milyarderin serveti, dünyanın en yoksul 2,5 milyar insanınkine eşitse,
*Hastalık, açlık, yoksulluk yüzünden her gün dünyada 30 bin çocuk ölüyorsa,
*Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1 milyarı aşkın insan yeterli suya; 3 milyara yakın insan da temel sağlık hizmetlerine ulaşamıyorsa,
*Yaklaşık 1 milyar insan 21. yüzyıla ismini dahi yazmayı bilmeden, bir kitap okuyamadan girdiyse… Şöyle bir durup düşünmek gerekir.
Birleşmiş Milletler Örgütü, toplum kalkınmasını '' Küçük yerel toplulukların içinde bulundukları sosyal, ekonomik, kültürel koşulları iyileştirme çabalarının; devletin çabalarıyla birleştirilmesi; bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaştırılması ve ulusal kalkınma çabalarına tam olarak katkıda bulunmalarının sağlanması süreci'' olarak tanımlar.
İşte, bu süreç ''cahillikten bilgiye, tek kişinin güçsüzlüğünden birliğin gücüne, yoksulluktan varsıllığa'' giden yenileşme sürecidir.
Aslında, ülke kalkınması yüksek etkinlikli bir öğrenmedir. İnsan öğrenir, uygular ve gerçek hayatla başa çıkma yeteneği kazanır. Gereksinmeye dayalı katılım, yerel önderlik, kendine yardım, özgüven gibi kavramlar, bireyin gelişimidir. Dolayısıyla ülkenin gelişimidir.
Peki, sadece maddi yardım yeterli midir? Değildir. Sosyal destek olmadan, maddi yardımın işe yaramadığı, yapılan araştırmalar tarafından ortaya konmuştur… Taze bir bakış açısıyla şunu söyleyebiliriz. Maddi sermaye dışında, gönül sermayesi, akıl, ahlak, fazilet sermayesi, fırsat ve nimetlerin bilincinde olma sermayesi de gereklidir… Şevkatle uzatılan el; samimiyetle yapılan paylaşma; gönülden dayanışma ve yardım kavramlarıyla hareket edilmelidir. İhtiyaç sahiplerinin güvenini kazanmak, manevi yakınlaşma ile inanç oluşturmak, okumaya-çalışmaya teşvik ederek, bilgiye giden yolun önünü açmak; son derece önemlidir.
Peygamberimiz, Hz. Muhammet’in (s.a.v) bilgi, ibadet, sadakayı ne kadar önemsediğini İslam tarihinden, hocalarımızdan öğreniyoruz. Bedir Harbi’nde Müslümanlar kendilerinden kaç kat daha güçlü bir orduyu yenmiş, çok sayıda esir almışlardı. Peygamberimiz, Müslümanların bilgi seviyesini yükseltmek için ‘’Bir esir 10 Müslüman’a okuma-yazma öğretirse, serbest kalır’’ demiş; Müslüman toplumunun bilgi seviyesini yükseltmek için, son derece akıllı bir şekil oluşturmuştur. Bilgi yoksulluğu, giderilmesi gereken en önemli yoksulluklardan biridir.
Türk toplumunun, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine uzanan, tarihsel gelişiminde ki manevi varlığı; inanç ve kültürümüze bağlı olarak süre gelmiştir. O gün medreseler, tekke ve zaviyeler, aşevleri, dergahların üstlendiği işlevleri; günümüzde zaman ve zemine uygun olarak, sivil toplum kuruluşları, vakıflar, toplu işbirliği programları içinde, çözüme götürmeye çalışmaktalar. Dernekler, birlik, cemiyet, sendika ve odalar, mesleki kuruluşlar, çevrelerine el uzatmakta, kalıcı çözümler aramaktadırlar.
Ulusal hükümetlerin, dolayısıyla yerel yönetimlerin, dernek ve gönüllü yardım kuruluşlarının birlikte çalışması gerekir. İnsan odaklı sosyal sermaye, kişiler ve kurumlar arasından çıkarılmalıdır. Karşılıklı güven, diyalog ve işbirliği ile doğrudan insana ulaşmanın her yolu denenmelidir. Kişisel motivasyon sağlayan, fırsatlar üreten yeteneklerin ortaya çıkarılması; kişilerin sivil toplum örgütlerinde ne kadar rol aldıkları ile doğru orantılı olarak gelişecektir. Nitelikli, yardım, destek, fedakarlık, paylaşım süreçleri; aşa, üst başa, sağlıklı yaşama, bilgiye ulaşamayan şahsı bularak desteklemelidir. Ataletten uzaklaştırma, tembelliğe izin vermeden üretime katkıya teşvik etmek çok önemlidir. Nitelikli yardımlar yerini bulduğunda, birey kalkınması, paralel olarak ülke kalkınmasına yol açacaktır.
Aynı duygu ve beklentilerle hayata yaklaşan, yakınımız olan ya da olmayan, tanıdığımız ya da tanımadığımız birçok insana; kendimizden biraz fedakarlık ederek yaklaşmak, insanlık adına yapılan faziletli bir davranıştır. Fert olarak düşünce ve davranışlarımızla, doğru yolda topluma faydalı olmak istiyorsak; yardım elimiz sevgiyle uzanmaya hazır olmalıdır. Kimi para, kimi zaman, kimi iş, kimi giysi; kimi az, kimi çok uzatır. Önemli olan, insanımıza sevgiyle, temiz kalp ile uzatılan ellerdir.
Sahip olduğumuz dini, kültürel mirasın sahibi bizler, maddi sermayenin yanı sıra, paylaşım, fedakarlık, insana değer veren bizler; bu gün yoksulluğun çorbasına bir nebze tat olmak; 22. Yoksullarla Dayanışma Haftasına destek amacıyla buradayız. Oturduğu yerden sadece konuşan, yeren insanlara inat buradayız. Çözüm arıyoruz, el uzatıyoruz, sevgimizi paylaşıyoruz... Yarının Türkiye'sine gönül gözümüzle bakarak, ulaşabildiğimizce yardımlarımızı yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz...
Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı koordinatörlüğünde düzenlenen, 22. Yoksullarla Dayanışma Haftası etkinliğinin mimarı, Dr. İbrahim Ateş hocama, özveriyle haftanın birçok konumuna katkısı olan M.Yahya Efe’ye, Anayurt Gazetesi’ne, bu haftanın düzenlenmesinde emeği geçenlere ve etkinliklerimizde yanımızda yer alanlara, şükranlarımı iletmeyi borç biliyorum.
|