Neden bilmiyorum, son günlerde içimde şiddetli bir kitap okuma duygusu besliyorum. Beyaz karın ardından açan güneş ve baharı müjdeleyen hava, enerjimi yükseltti.
Başucumda yığılı iki kule oluşturmuş kitaplarım, beni kesmiyor. Allah göstermesin bir deprem olsa, ‘’Kitaplarının altından çıkaramadık’’ durumu yaşanabilir. Ama diyorum ya, yeni kitaplarda gözüm var, yeni öznelere, yeni fiillere, yeni cümlelere ihtiyacım var.
Sabah yürüyüşünün ardından, leziz bir kahvaltı edip, üstüne yanında çifte kavrulmuş lokumla Türk kahvemi içiyorum. Ardından ver elini, kitapevi.
Favori kitaplarım, her zaman benliğime bir ben daha katacak, yaşamımı hafifleteceğine inandığım, içsel gelişim kitapları ve yaşam hikayeleri olmuştur. Düşüncelerle dolu başımı dinlendirmek istediğimde ise aşk romanlarına sarılırım. Onların arasında mutlaka bir sanat kitabı yer alır. Sanatla nefes almanın dayanılmaz hafifliğine, gezinmeye bayılıyorum.
En çok okunanlar bölümündeyim. Zamansız kitap ‘’Küçük Prens’’ atak yapmış. Bu kez, hem çocuklara, hem büyüklere göre uyarlanmış. Orhan Pamuk’un son romanı ‘’Kafamda Bir Tuhaflık’’ ile yarışıyor gibi. Okuyamayanların çokluğunu duyunca şu tuhaflık beni iyice kendine çekiyor.
Ayşe Kulin’den ‘’Handan’’ güzel… ‘’Beden Aklıyla Zayıfla’’ of ki of! Olmuyor, olmuyor. Denendi, ben almayayım, alana da mani olmayayım. Diyorum da, bir kez daha denemekten ne çıkar? Ya bu kez tutarsa?
Yılmaz Özdil’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan kitabı ‘’Beraber Yürüttük Bu Yollarda’’ rekora doğru gidiyor. Özdil’in bir imza gününün sabaha doğru bittiği düşünülürse; aldım. Nasıl yürütülüyor, öğrenebilirsem eğer, ailece köşeyi döneriz.
Gözüme Epsilon’dan bir kitap ilişiveriyor. ‘’Derle, Topla, Rahatla’’Oh be! Attım sepete. Aklım, ruhum, masam, odam, yatağım o kadar dağınık ki bu ara, ‘’Hayatı Sadeleştirmek İçin’’; derleyip, toplayıp, rahatlamaya karar verdim. Bakalım Maria Kondo, benim hayatımı düzene koymama yardımcı olabilecek mi? Bir mucize beklerken, tam da elimin altıda buluverdim. Aldım ve sımsıkı bastırdım göğsüme, şimdiden mutlu muyum, ne?
Kitaplar arasında zaman kanat takıp uçuvermiş. Mola! Hafif bir yemekle öğle arası yapıp, soluklanma zamanıdır. Güneşin yüzüme güldüğü, tabiatın içinde, kuş cıvıltılarının bahar rapsodisini dinlerken, bir yandan da aldığım kitapları karıştırıyorum.
Nerede kalmıştık? Diyerek, kitapevindeki ikinci turuma başlıyorum. Bedeller ödemiş, değerini bilen, iplerini elinde tutan biri olarak, Jorce Bucey’in ‘’Kendine Giden Yol’’ una şöyle bir dokunup, geçiyorum. Sıkı kitaba benziyor, iplerini elinde tutmak isteyenler okumalılar.
‘’Yaşayanları Onarmak’’ ilginç konulu bir kitap; Duygu Dalgakıran organ naklinin hayat verdiği insanların hikayelerini anlatıyor.
‘’Unutma Beni’’ Julien Moore’un Oskar kazanan, Still Alice filminin çekimine konu olan roman; Lisa Genova çevirisini yapmış. Her zaman roman filmden daha etkileyicidir, bunu unutmayalım.
Seda Akgül ‘’Ruh İkizi mi? Ruh Öküzü mü?’’ demiş. Sesli gülmüşüm. Kitabın adı gülümsetiyorsa, okumak ve üzerinde düşünmek gerekiyor. Attım sepete.
‘’Kadınım ve Katilimi Sevmiştim’’ roman adı olarak etkileyici değil mi? Mine Engin Tekay, düşündürücü bir gerçeğe parmak basmış. ‘’Kurşun vermiştim ona, yüzük diyerek’’ cümlesiyle okuyucuyu yakalayan bir kitap, günümüz şiddet olaylarına değişik bir bakış açısı getiriyor. Kitabı incelerken, aklıma eski bir hikaye geldi. ‘’ Dağda tarla süren kadını koca bir bozayı kaçırır. O’nu yemez, kendine eş yapar. Sever, okşar, ısıtır, yedirir. Kadına evinde görmediği ilgi ve şevkati, bozayı verir. Aradan bir zaman geçer, köylüler kadını ayının mağarasında bulurlar. Götürmek isterler. Kadın direnir ama nafile… Köyüne dönerken‘’Ayıydı, mayıydı ama o benim kocamdı’’ diye ağlamaktadır.
‘’Aşk Diyorlar Buna’’ Ayhan Bozkurt’un kaleminden çıkmış. İlk sayfayı açıyorum. Shakespeare’in ‘’Beğendiğiniz bedenlere, ruhunuzu koyup buna aşk diyorsunuz’’cümlesi suratıma tokat gibi çarpıyor. Doğru olabilir mi bu? Böyle mi yapıyoruz? Ben ne yapıyorum? Düşünüyorum. Beğendiğim bakışlara ruhumu koyduğuma karar veriyorum. Ve kelimelerin ritmiyle, gülümseyen dudaklara… Ah aşk! Kitap can damarımdan vurdu beni; bakalım Ayhan Bozkurt, aşkın neye dendiğini bulabilmiş mi?
Biraz ilerleyince eski dost Maeve Binchy ile buluşuyorum. Binchy’nin kalp ısıtan hayat öykülerini severim. Genellikle Akdeniz kıyılarında yaşayan insanların hayatlarına dokunur. Sürüklenir gidersiniz. Bu kez ‘’Umut Hep Var’’ diyor. E, buna şapka çıkarılır ve artık bu kitap da alınıp, kitapevinden çıkılır.
Zira başucumda ki üçüncü kuleyi de oluşturmayı, başarıyla halletmiş bulunuyorum. Darısı başınıza…
|