Mimar Sinan, Dünya’mıza mal olmuş bir dehamızdır. Osmanlı coğrafyasında üç kıtaya uzanmış eserleriyle, felsefesiyle, insana olan sevgi ve saygısıyla, kendini sanatına adayarak; muhteşem mimarilere imza atmış; adı eserleriyle nesilden nesle akacak, özel bir insan, mimarbaşıdır.
Bu muhteşem eserleri yapan kişiliğin ardından aktarılan söylemler vardır. Birinden başlayalım derim.
Süleymaniye Cami inşası devam ederken, Mimar Sinan’ın mihrapta nargile içtiği söylentisi etrafta dolaşmaya başlar. Kanuni Sultan Süleyman duyar da durur mu? İnşaata ansızın baskın yapar. Görür ki gerçekten Sinan nargile fokurdatıyor.
‘’Mimarbaşı, camide nargile mi içilir, nedir bunun hikmeti, de hele!’’ diye kükrer. Sinan gayet sakin cevaplar. ‘’Sultanım, bakınız nargilem boştur. İçinde tömbeki ve tütün yoktur. Amacım, suyun fokurdamasından oluşan sesin, cami içinde ki dağılımının eşitliğini kontrol etmektir. Su sesi eşit yayılırsa, burada hocanın okuyacağı Kuran sesi de cemaat tarafından rahatça duyulacaktır. Ben nargile fokurtusu ile camide ki ses dağılımını kontrol ediyorum’’ Der.
Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine yaptığı Süleymaniye Cami’ni (1551-1558) ‘’Kalfalık eserim’’ diye tanımlayan, Mimar Sinan o zaman 85 yaşındadır. 76 metre yüksekliğinde 4 minareli caminin kubbesi 53 metre yüksekliktedir. İçinde ki hava akımını da hesaplayan Mimarbaşı Sinan, kandillerden çıkan isi bir odaya toplayarak, caminin tavanlarının zarar görmemesi için önlem almıştır. Caminin içinde yanan yaklaşık 250-300 kadar kandilin isi, akımla kapı üstünde ki dört pencereden çekilir; kitap yazımında kullanılan mürekkebin alası bu isten elde edilir.
Öncesinde Süleymaniye Cami’nin temelleri atıldığında, çöküntü olmaması için, Mimarbaşı inşaata bir süre ara verir. İran Şah’ı Tahmasp Han bunu duyunca, masrafın çok geldiğini düşünerek; inşaatın devamı için bir kervan yola çıkarır. Padişaha bir de mektup yazar. İnşaatın devamı için, gönderdiği, değerli taş ve mücevherlerin hediye olduğunu belirtir. Kanuni o kadar sinirlenir ki, gelen malları elçinin önünde bahşiş olarak oradakiler dağıtır ve mücevher kutusunu Sinan’a vererek ‘’Bunları yapının taşlarına karıştır’’ Diye buyurur.
Mimarbaşı Sinan’ın taşları yerleştirdiği minareye ‘’Cevahir Minaresi’’ denir. Güneş vurduğunda parıldayan bu minarede ki taşların zaman içinde sıcaktan bozularak, parlamadığı söylenir. Bu arada Süleymaniye’nin dört minaresinin İstanbul’da yaşamış dört büyük hükümdarı; Fatih Sultan Mehmet, II.Beyazid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ı simgelediğini de belirtmek gerekir.
Koca Sinan’ın, kuşlar üstüne konmasın diye, kuzey-güney rüzgarlarının kesiştiği yere yaptığı Üsküdar Şemsi Ahmet Paşa -Kuşkonmaz Cami (1580); İznik çinilerinin en güzel örneklerinin bulunduğu Tophane’de bulunan Kılıç Ali Paşa Camii(1578-1580); Sokullu Mehmet Paşa Camii, (1567) İstanbul, Galata’da, en gösterişli sadrazam cami olarak bilinir. Rüstem Paşa Cami ise Mimar Sinan’ın 1563 de tamamladığı Tahtakale, Hasırcılar’da estetik yapımıyla İstanbul’u taçlandıran eserlerinden biridir.
Üsküdar da yer alan Mihrimah Sultan Cami ki; gece ile gündüzün eşit olduğu-ekinoks 21 Mart da, Edirnekapı Cami minaresinin arkasından güneş batarken, aynı zamanda Mihrimah Sultan Cami minareleri arasından ayın doğuşu, asla tesadüf değildir.
Mimarbaşı Sinan’ın ‘’Ustalık eserimdir’’ dediği Selimiye Camii’ne rivayet edilen anlatılar da nesilden nesle akmaktadır. Padişah III: Selim Hz. Muhammed (S.A.V) rüyasında görür. Peygamberin emri üzere, işaret ettiği yerde cami yaptırma kararı alır. Koca Sinan cami yapımına başlamadan, inşaatta kullanacağı tüm malzemeyi, cami arazisine yerleştirir ve tonlarca taşın ağırlığı ile zemini sıkıştırarak, sağlamlaştırır. Zeminin oturmasını sağlar. Böylece cami bitiminden sonra, kayma ve çatlamaların önüne geçmiş olur.
Selimiye Camii tek kubbelidir çünkü Allah birdir. Pencereleri beş kademelidir çünkü İslam’ın şartı beştir. Vaaz kürsüleri dört tanedir çünkü İslam’da dört mezhep vardır. Selimiye Camii Külliyesi’nde 32 kapı vardır çünkü İslam farzı 32 tanedir. İki minarede toplam altı yol oluşu, imanın altı şartını işaret eder.
Mustafa Sai Çelebi devrin şair ve ediplerindendir. Mimarbaşı Sinan kendisine ‘’Çok kocadım. İsterim ki öldükten sonra adım unutulmasın. Hizmetlerim anılsın, hayırla anılsın. Ben anlatayım sen yaz ‘’ Der. ‘’Tezkiretü’l Bünyan’’ ve ‘’Tezkiretü’l Ebniye’’ kitapları Sinan’ın ağzından Mustafa Sai Çelebi’nin kaleme aldığı kitaplar olarak; bugün ‘’Yapılar Kitabı’’ adı altında yayınlanmaktadır.
Mimar Sinan Usta’nın yaşantısına dair birçok ayrıntıyı, eserlerini, dönemi, yaşam serüvenini, gözlemlerini, camilerinin sırlarını bu kitapta bulabiliyoruz.
Gülru Necioğlu’nun ‘’Sinan Çağı’’ ‘’Ben El fakir-ül Hakir Sinan’’; Prof. Dr. Semavi Eyice ‘’Tarih Boyunca İstanbul’’ kitaplarında da bu görkemli yapıların sırlarıyla ilgili fazlasıyla bilgiye ulaşmak mümkündür.
Osmanlı baş mimarı ve inşaat mühendisi Mimar Sinan 15 Nisan 1498 de Kayseri, Ağırnas, Melikgazi’de doğmuş; 17 Temmuz 1588 de İstanbul’da yaşamını yitirmiştir. Devşirme sisteminin Osmanlı’ya kazandırdığı değerli isimlerdendir.
Unutulma kuruntusu boşunadır. ‘’Bin Yılın Taş Ustası’’ ünvanıyla da anılan Mimar Sinan tarihe iz bırakan eserleriyle, unutulması mümkün olmayan bir dehadır.
|