Suruç’ta Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na üye masum gençlerden oluşan gurubun ortasında gerçekleşen canlı bomba saldırısının ardından ülkemiz neredeyse bir iç savaş yaşıyor.
Terör, Amara Kültür Merkezi bahçesinden 31 barış güvercinin havalanmasına izin vermedi ve katletti. Lanet olsun! Ve hala sorumluları bulunmadı.
Açılım, ülkemize içeride PKK, sınırımızda IŞİD olarak bumerang gibi geri döndü. Suriye’deki yangın sınırlarımızı zorluyor.
Terör asker, polis, öğrenci genç insanlarımızı al bayraklı tabutlarla son yolculuklarına uğurluyoruz. 20 günde 24 şehit verdik. Taze bedenler hayatlarının baharında toprak altına giriyorlar. Analar artık ‘’Vatan Sağ Olmasın’’ diye feryat eder hale geldiler.
Sadece Temmuz ayında 166 işçi öldü. 2015 yılı 7. Ayı sonunda 971 işçimizi kaybettik. İş cinayetleri görmezden gelinerek, gereken önlemler alınmadığı gibi işverenin lehine öteleniyor. Büyük maden facialarına sahne olan ülkemizde, maden işletmelerinin iyileştirilmesi ve güvenliğinin artırılması ile ilgili güvenlik ekipmanlarının AB standartlarına çekilmesi zorunluluğu 2020 yılına bırakılıyor.
Her gün bir kadın öldürülüyor. ‘’Türkiye Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Nerede?’’ başlığı altında yayınlanan rapor, Ocak ayında öldürülen kadın sayısının 28, yaralanan 38, tecavüze uğrayan 9, fuhuşa mecbur edilen 31, tacize uğrayan16, olarak belirleyerek; tablonun vahametini ortaya koyuyor. Kadınlar en yakınları, kocaları, nişanlıları, babaları tarafından öldürülüyor.
3 yılda 18 yaşından küçük 130 bin kız çocuğu, parayla kocaman adamlara peşkeş çekiliyor. Anayasa Mahkemesi ne yapıyor? İmam nikahından evvel resmi nikah kıyılması şartını kaldırıyor.
Öfkelerini çaresizlikleri içine hapsederek, tedirgin, kuşkulu, sokağa çıkmaya korkan, geleceğinden kaygı duyan bir topluluk haline getirildik. Her gün bir kurşunla ya da bir bıçak darbesiyle kayıp veriyoruz. Erkek-kadın insanlarımız öldürülüyor. Kafasına mermi sıkılmış polisimiz, bedenleri bahçeye dağılmış, üniversiteli gençlerimiz, eski kocasının barışma bahanesiyle katlettiği bacımız, pusuya düşürülüp terör şehidi olmuş evladımız…
Mutluluklarımız, hayallerimiz, özlemlerimiz, geleceğimiz elimizden alınıyor. Öyküleriyle toprağa düşen canların acısı içimizi kanırtıyor. İçten içe yanıyoruz. Yaşadığımızı anlamaz, gezdiğimiz gördüğümüzden zevk almaz, içimize sindiremez olduk. Evimizde huzurumuz kalmadı. Kahkahalarımızı sakınır, gülümsemeyi unutur olduk. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, hepimiz ortak acıların paydasıyız bu kez; yüreğimiz dağlanıyor.
Türkiye’de antidepresan kullanımının son 9 yılda %160 oranında arttığı; her 4 kişiden birinin depresyonda olduğu belirtiliyor. Devletin tüm kurumları çökertildi. Balyoz, Ergenekon, Susurluk yapay davalarıyla aileler dağıldı. Atılan iftiralar sonucu can kayıpları verdik. Yolsuzluk, yoksulluk, kaygı, bozuk eğitim ve ekonomik düzen; topluma ekilen nefret tohumları, diyaloglarda ki basitlik bunların sebebi değilse nedir?
Basın hala baskı altında, Türk kimliğinin tartışmaya açılması, din yobazlığı, ötekileştirme, yalan, dolan, kayırma gündemin başköşesinde yer aldı, almaya devam ediyor.
13 senede dinden imandan çıktık, vatan sağ olmasına geldik.
Ülkemizin birlik ve kardeşliğine kastediliyor. Hunharca, insanlık dışı terör saldırılarına çözüm bulunamıyor.
7 Haziran 2015 de yapılan genel seçimle, hükümet olma özelliği kalmayan eski hükümet, koltuktan kalkmaya hiç niyetli görünmüyor.
Ne olduk, nasıl olduk, 13 senede nereden, nereye geldik?
‘’Kandırıldık!’’ diyerek bu işin içinden çıkmak mümkün mü?
|