‘’Baksı’’ Kırgız Türkçe’sinden gelme bir sözcük ve anlamı da ‘’şaman’’ yani koruyucu, şifacı, yardımcı anlamlarını içinde barındıran özel bir sözcüktür. Baksı Müzesi ismiyle, bulunduğu yerle, mimarisiyle ve hikayesiyle çok özel bir müzedir.
Bayburt’ta, 15 yıl önce Bayraktar Köyü’nde bozkıra vurulan bir kazma ‘’ Avrupa Konseyi 2014 Yılın Müzesi Ödülü’’ nü bu topraklara getiriyor. Baksı Müzesi 10. yılını geride bırakırken; kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’dan hikayesini dinlemek gerekiyor.
Baksı Müzesi hikayesi , babasının ölümü sırasında , köy konaklarının yokluğunu hisseden Hüsamettin Koçan’ın; konukların ağırlandığı, insanların toplu halde yemek yiyerek, konuştukları, paylaştıkları, köy konaklarının yok olduğunu farketmesiyle başlıyor. Kütüphanesi olan bir konak inşa etmek üzere düşünülen proje, 2000 yılı itibariyle Koçan kardeşlerin kararıyla, Baksı Müzesi olarak gelişiyor.
Hüsamettin Koçan’ın eskiyi yaşatmak, gelecek kuşaklara geleneksel yaşam kültürümüzü aktarmak; bir anlamda geçmişimize sahip çıkmak düşüncesiyle baş koyduğu müze düşüncesi; geçmişle geleceği harmanlayan bir yapı olarak bozkıra yerleşiyor.
Dağların arasında, uçsuz bucaksız bozkırda ikamet eden Baksı Müzesi ilk bakışta insana bir şaka gibi geliyor. Issızlığın, duru sessizliğinde, doğanın tabi oluşumunda soyut bir tablo gibi karşınıza çıkıyor.
Bayburtluların umut ışığı olan müze, bölgeye getirdiği hareketle devinim yaratıyor. Bayraktar Köyü sakinleri müzelerine sahip çıkarak; bir vakıf kuruyorlar. Böylece Baksı’da kadın ağırlıklı ve kadın odaklı yönetim, üretim ve atölye çalışmaları başlıyor. Öyle ki Bayburt içinde yeni bir üretim projesi hazırlıklarına başlanarak; 200 kadının, kilim, seramik, ehram çeşitliliğinde etkin bir pazar oluşturması aşamasına kadar geliniyor. Baksı Müzesi, Bayburt üretimine dinamizm getiriyor.
Sergi salonları, depo müze, atölyeler, konferans salonu, kütüphane ve konuk eviyle, 40 dönümlük bir araziye yayılan Baksı Müzesi;170 sanatçının 200 ü aşkın eserinden oluşan Çağdaş Eserler Koleksiyonuyla, Hüseyin Çağlayan, İnci Eviner, Mustafa ata, Bubi, Gülsün Karamustafa, Ali İbrahim Öcal, Elif süsler gibi birçok değerli sanatçının eserlerini barındırıyor.
Halk Resimleri koleksiyonuysa, boyama, taşbaskı, camaltı, işlemelerden oluşuyor.
Tüm eserlerin sanatçıların bağışı olan Baksı’da Arzu Kaprol ve Özlem Süer’inde tasarımları bulunuyor.
Anadolu’nun bağrından etnografik parçalar da ilk sırada yer alıyor. Çömlek ve küpler, şifa kapları, ölçüm aletler, dokumalar geçmişi günümüze taşırken; müze geçmiş-gelecek kurgusunu etkin bir şekilde ortaya koyuyor. Akademik ayrımlardan uzaklaşarak, hala tartışılan sanat-zanaat ikilemine birlikte yer vermekten kaçınmıyor. Eserlerde, parçalarla bütünü tamamlama anlayışı; haftanın her günü müzeyi ziyaret edenleri, fazlasıyla memnun ediyor.
Baksi Müzesi’nin bir misyonu da bölgeye ait kültür birikimlerini araştırmak, derlemek ve üretimle buluşturmak olduğundan; 2011 yılında yapılan ‘’Erzurum, Erzincan, Bayburt Kilim Sempozyumu ‘’Baksı çalışmalarını boyutlandırmak, dokuma konusundaki geleneksel teknikleri ve motif dilini üretime katmak, amacıyla düzenleniyor. Sempozyum konuşmaları kitapcik haline getiriliyor. Aynı yıl, Emre Aköz, Müge Akgün, Sefa Kaplan, Nilgün Mirze ve Hüsamettin Koçan’ın katılımlarıyla düzenlenen panel de “2023 Yılı Vizyonunda Bayburt Nasıl Bir Kente Dönüşür” konusu tartışılıyor.
Avrupa Parlementerler Meclisince verilen 2014 Yılın Müzesi Ödülü’ne layık görülen Baksı Müzesi; Miro’nun ‘’Güzel Göğüslü Kadın’’ ismi taşıyan bronz heykelini, yıl boyunca sergileyerek; dünyanın ilgisini üzerine çekiyor.
2015 yılında, Kalkınmanın İtici Gücü Olarak Bölgesel Müzeler Çalıştayı ICOM; yerinde inceleme yaparak, müzelerin gücünün çeşitlilikte yattığını, Baksı Müzesi’nin, Türkiye ve dünyanın çok şey öğrenebileceği öncü bir proje olduğunu kabul ediyor.
10. yılındaki Baksı Müzesi, Marcus Graf küratörlüğünde hazırlanan ‘’ON’’ sergisini sürdürüyor. Derim ki, yolunuzu düşürün Bayburt bozkırlarına ve Baksı Müzesi’ne önce dışardan bakın ve sonra içini gezin. Sanatla yaşamanın keyfine varın...
|