‘’Zaman, içinde fırsatların bulunduğu, fırsat da içinde zamanın bulunmadığı şeydir’’ der Hipokres.
Zaman, harcadığımız en pahalı değerdir. Dün, tecrübe defterine kaydolurken, yarınlar planlanır; oysa ki bugün yaşanması gerekendir.
Bir bayram sabahına daha uyandık. Hayatın yoğun temposuna ayak uydurmak için koşarken, bayramlar yetmeyen zaman içine sıkışmış, sürpriz aralıklar olarak karşımıza çıkıyor.
Eski bayramlar demeyeceğim, asla! Çünkü geçmişe takılı kalarak yaşamak artık mümkün değil. Günümüz şartlarında ilişkilerde kusursuz olmak imkansız gözüküyor. Değişen, gelişen dünya, gelecek vaat ederken; içinde umut saklıyor. Globalleşen ekonomik şartlara ayak uyduran yaşam biçimleri, bizleri de yenilenmeye mecbur kılıyor.
Kısır döngüde devam günlük işler potansiyelinde, sosyalleşmeyi kaçırır . Hele evli, çocuk sahibi iseniz, bir de çalışıyorsanız; bayramlar, ister istemez ailenin nefes alması için gerekli tatillere dönüşüyor.
Ailenin en büyüğün evinde toplanarak bayram kutladığı zamanlar özleniyorsa da, ne kadar uygulanabiliyor? Büyük şehirlerin bilhassa İstanbul’un trafik derdinin olmadığı zamanlar gerilerde kaldı. Şehirler bu kadar kalabalık değilken; yollar bu kadar geniş ve çok değilken; Boğaz köprüleri yokken; rahat yolculuk eder; büyüklerin evinde cümbür cemaat toplanılırdı. Herkes birbiriyle bayramlaşır, görüşür, en iyi dileklerini iletir, birbirinden haberdar olurdu. Bayramın diğer günleriyse ailenin gezme günleriydi. Artık, bayram günleri bilhassa büyükşehirlerin boşaldığı günler oldu.
Her şeye ve yere yetmenin mümkün olamadığı günümüzde ; zorunda olmak duygusu; dar zamanlara çok iş sıkıştırmak durumunda kalanlar için, kabusa dönüşebiliyor. Oysa ki gün, yapmak zorunda olduklarımızla, yapmak istediğimiz şeyler arasında sıkışıp kalma günü, hiç değil. Geriye alamayacağımız zamanı en güzel şekilde yaşamak, sevdiklerimizle, arzu ettiğimiz çerçevede birlikte keyifli anlar geçirebilme zamanıdır.
Her gün özeldir. Bayram kutladığımız günler daha bir özeldir. Hayatı biraz daha kolaylaştırarak; ulaşamayacağımız sevdiklerimize, büyüklerimize, bir telefon, bir buket çiçek ya da küçük bir kutu şeker göndererek gönüllerini almayı bilmeliyiz. Onların affına sığınarak, bayram öncesinde yapılan kısa keyifli ziyaretler ya da bayram sonrasına kaydırılan buluşmalarla da gönüller alınabilir, değil mi? Böylece sonradan yapmadığımız davranışların üzüntüsüyle vicdan yapmak, zorunda kalmayız. Ama iş yaşamının bizleri yorgun, hayattan bezgin, isteksiz insanlara dönüştürmesine izin vermeden; tatil ve ziyaret önceliklerimizi belirlemek gerekiyor.
Mükemmelliyetci olmayı görmezden gelip, hoşgörü, sempati, empati duygularımızı geliştirerek, huzura odaklanmak; hayatımızı genişletip, kusurlarımızı affedilebilir kılmak; sevgiyle, şevkatle yaklaşmak; güler yüz ve tatlı dilden asla vazgeçmemek, gönül almayı bilerek yaşarken; zaman içinde gönlümüzün götürdüğü yere gitmek, az bir gayretle mümkündür.
Yaşamın her gün özeldir ama bayram günleri daha bir özeldir. Berekettir, umuttur, yarınlara niyettir. Kestiğiniz kurban ve dualarınız kabul, bayramınız mübarek olsun.
Tüm Müslüman Alemi’ne kardeşliğin yeni bir anlayışla doğduğu, sevgiyle ellerin birleştiği; biraz kaygılı, durgun, belki de yorgun ama yine de umutlu bu zor günlerde; sevdikleriyle mutlu bir bayram diliyorum.
|