Son günlerde ülkemizde ‘’Hakaret etmek’’ ve ‘’Şiddete başvurmak’’ moda oldu. Kabul edemiyorum. Tüm benliğimle kınıyorum.
Hakaret etmek suçtur
Hakaret TCK md. 125-131 arasında şerefe karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Hakaret suçu iki farklı şekilde işlenebilir: a) Belli somut bir durum ve olgunun isnat edilmesi suretiyle kişinin şeref ve saygınlığının zedelenmesi, b) Genel ve soyut nitelikteki söz ve davranışlarla kişinin değersizleştirilmesi, rencide edilmesi. Hakaret suçu doğrudan kişinin birey olmaktan kaynaklanan kişilik haklarına saldırıdır. Hakaret suçu ile sosyal bir kavram olan “şeref” ve kişinin özsaygısı korunmaktadır.
Bir kişiye açık açık “şerefsiz”, “haysiyetsiz”, “geri zekalı”, “aptal”, “hayvan”, “müsvedde” vb. gibi sözler sarf etmek hakaret suçunu oluşturur. Şikayet edilmesi gerekir. Görüyorum ki bunama sebebiyle saçı sakalı ağırmış dedeler, başında dini bütünlüğünü ortaya koyan takkesi ve yaşam haklarını kullandığı demokrasinin nasıl kazanıldığını unutarak sokaklarda hakaret nidaları atıyorlar. Mezardan izinli çıktıklarına veriyorum.
Amaaa, günümüz gençlerinin baskıyla sarındıkları kara çarşaflarının içinden yalakalık ve dikkat çekmek adına yaptıkları hakaretleri affedemiyorum. Cezalarını çekmeliler. Kadın ya da erkek fark etmez. Özre sığınmak yeterli gelmez. Kanun önünde ceza almaları gerekiyor.
kişinin onur, şeref veya saygınlığını rencide edecek somut bir fiil veya olgu isnat’ıyla veya sövme yoluyla kişinin onur, şeref veya saygınlığına saldırılmışsa suç oluşur. Hele bu kişi içinde özgür iradesiyle yaşadığı, dünyanın lider kabul ettiği, heykellerini diktiği bir şahsiyet Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ise; bu kişiyi rencide eden, toplum içinde değersizleştiren fiillerde bulunuluyorsa; kanun önünde mutlaka cezalandırılmalıdır. Affı yoktur.
Şiddet uygulamak suçtur
Doktor kızıyım. Babamın insanların derdine deva olmak için verdiği mücadelenin büyük bir kısmına şahit oldum. En küçük kız kardeşimin yeni doğduğu yıllarda evin bir odasına kapanır saatlerce uzman olmak için çalışırdı. Mecburi hizmeti için çocuklarını ardında bırakıp Urfa’ya gitti. Aylarla babasız kaldık. Bir ara annem ve diğer kız kardeşim kendisine eşlik etmek için sırayla Urfa’da yaşadılar. Küçükler okula gittikleri için şehir değiştiremedik.
Babamın geceleri çalan telefon yada kapı sesiyle sıcak yatağını terk edip hastasına koştuğunu dün gibi hatırlıyorum. Kaç kere aile, bayram sofralarından kalkıp ‘’Aman doktor gel! ’’ diyenlerin çağrılarına yaşamının keyifli bölümlerini hiçe saymışlığı vardır. Doktorluk hata kabul etmez anlayışıyla eğitimini sürdürmek adına boş zamanlarını Tıp kitaplarının içinde geçirmiştir.
Hiç şikayet ettiğini duymadım. Bir gün ‘’Babacığım doktor olmak çok zor ve meşakkatli, bu mesleği seçtiğine bazı zamanlar pişman olmuyor musun?’’ dediğimde, aldığım cevap şu oldu. ‘’ Ben bu mesleği bile isteye, insana hizmet sunmak, derdine derman olmak için seçtim. Çok zor şartlarda okuduk bizler. Ben babamın bir takım elbisesiyle başladığım üniversiteyi aynı elbise ile bitirdim. Lime lime olmaya ramak kalmıştı. Devlet desteği gördüm. Ülkeme karşılığını seve seve veriyorum’’ demişti.
Şiddet suçtur ve uygulayan cezasını çekmelidir. Derdimize deva olan doktorlara şiddetiyse anlamak mümkün değil. İyileştirsin diye gidiyorsun. Kendisinden tıp olanakları dışında mucize bekliyorsun. O canını dişine takıp elinden geleni yapıyor. Saatlerce ayakta çalışıyor. Belki de gece nöbetinden çıktı. Hiç sıkılmadan, utanmadan canına kast ediyorsun. Her insan bir değer. Doktorlar ömür boyu edinmek zorunda kaldıkları bilgilerle daha bir değerli.
Kimse kusura bakmasın.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türk halkının kanı canıyla kurduğu Cumhuriyet nimetlerinden faydalanırken O’na sövmek atalarımıza sövmektir. O diller bağlansın.
Ömürlere ömür katan doktorlarımıza şiddetle kalkan eller devasız kalsın.
|