İnsanların zihinleri problemleriyle doludur. O günün, o ayın ya da tüm geçen yılın problemleriyle. Zamanında çözülemeyen her problem diğerinin üstüne ağırlığını bırakır.
İnsan içindeki problemleri tanımlayamaz, anlayamaz, zihninde haledemezse sorunlar çığ gibi büyür. Altından kalkılmaz olur. Ne yapması gereğini bilse bile, doğru uygulamaya geçemezse, aşağı çekilen enerjisini yitirme noktasına gelir ve kaçınılmaz şekilde kendisini acı çekerken bulur.
Çözülmesi gereken bir acısının olduğunu bile fark edemeyen insan kalp kıracak tepkiler vermeye müsait hale gelir. Başarısızlık, reddedilmek, önemsenmemek, sevilmediği duygusuyla; evde ki hayvanının verdiği doğal tepkiyi bile kişiselleştirmeye kadar gider.
Ve papağanı öldürür.
Dr. Ken Magid ve Carol McKelvey, ‘’High Risk ve Children Without a Conscience’’ kitaplarında ‘’Hepimizde belirli miktarda öfke vardır ancak psikopat kişilerdeki öfke, bebeklikte karşılanmayan ihtiyaçlardan doğar’’ cümlesinin altını çizerler.
Sarah Josepha Hale 1829’da hanımlara mahsus bir magazin gazetesinde ‘’Bir anne kadar etkileyen başka hiçbir şey yoktur’’ der.
İdeal anne, her anlamda besler. Karnı doyururken duyguları da doyurur. Güven verir. Doğru davranışları, çocuğun içinde olumlu duyguların yeşermesinin sebebidir. Anneyle tamamlanır, yeterlilik kazanırız. Anne ile aramızdaki bağ bozulursa, yaşam kalitesi düşer. Hayatımızın gidişinde yalpalanmalar başlar. İyileştirilemeyen kopukluk, bizim gelecekte kuracağımız ilişkilere bire bir yansır.
Annemiz bize iyi bakar. Bizi anlar, ihtiyacımız olan her neyse, akıl, şevkat, sevgi bunları vermeye her an hazırdır. Bunlardan yoksunluk, güvensizlik duygusu, çaresizlik, içine dönme, kırıp-dökme, içki-ilaç bağımlılığı gibi duygusal sarsılmalarla hayatımızı alt-üst eder.
Çocuklar üzerinde uygulanan çalışmalar anneden ayrı kalma stresi benzeri incinmelerin, genlerle üç nesil taşınabileceğini göstermiştir.
Sevilmek, mutlu, yolunda giden iş ve aile ilişkileri; tatmin sağlayan, enerjiyi yükselten, yaşamı kolaylaştıran modellerdir. Güvensizlik, öfke, kendini ifade edememe, terk edilme korkusuyla, terk etmeyi tercih, incitme korkusu , hayal kırıklığı yaşamaya dayanamama gibi duygularla baş edememek; yani duygusal anlamda ayağını yere sağlam basamamak, ilişkilerde başarısızlığı getirir.
Sonra eve geldiğinde mamasını vermek için köpeğine seslendiğinde gelmezse, ‘’Beni sevmiyor. O da beni sevmiyor’’ yanlış algısıyla, öfkelenip zavallı köpeği kıstırıp gözlerini oyarsın.
Kimsesiz kaldığında, kendine papağanı muhatap alıp, soruların cevap alamayınca boğazını sıkar, papağanı öldürürsün.
Bilmem ne yapıyor diye, masum kedinin kulaklarını kesersin.
Yemek kaynar olmuş diye karını bıçaklarsın.
Bırakıp gitti diye, iki küçük masum çocuğa işkence ederken ‘’Bunu babanız yapıyor!’’ diye haykırırsın.
Nikahsız 3 çocuğunun anasını, çocuklarının gözü önünde, sokak ortasında döver, yetmez ‘’Benden ayrılamazsın’’ diye infaz edersin.
Papağanı öldürmek! O kadar kolay ki… Bir sıkımlık canı var masumun. Sokaklarda, evlerde kadınlar patır patır vurulup, ahret yoluna biletleri kolayca alınırken… Çocuklarımız kaçırılıp, tecavüz edilirken…
Papağanı öldürmek çok kolay. Bir sıkımlık canı var masumun.
|