Romanları, besteleri, buluşlarıyla, edebiyat, sanat ve bilime yön veren özel kişiler, yaşamlarında çok değişik, garip davranışlar sergilemişler. Bakalım bu özel kişiler kimlermiş? Cinayet romanlarının ünlü yazarı, Agatha Chrıstıe (1890-1976) mesleği sorulduğunda ''ev kadınıyım’’ cevabını verir. Kendisine ait bir yazı masası bile bulunmayan Christie, ''İki yemek arasında yemek masası yazmak için idealdir'' der. Yazarın kendine ait bir çalışma odası ya da masası yoktur.
‘’Sefiller ‘’ve ‘’Notre Dame'ın Kamburu ‘’yapıtlarıyla efsaneleşen yazar Viktor Hugo’nun (1802-1885) gün içinde enteresan bir ritüeli vardır. Buzlu suyla banyosunu yapar, sabah iki çiğ yumurta içer; her gün berberine uğrayıp saçını düzelttirir. 83 yaşına kadar yaşayan yazarın bu rutinin faydasını görmediğini kim söyleyebilir ki?
Tüm zamanların en büyük bilim adamı Albert Einstein (1879-1955), bambaşka bir dünya görüşüne sahiptir. Hayata bilim için geldiğine inanır. Zamanı çok değerlidir. Kişisel bakıma zaman yoktur çünkü şekil-şemal gündeminde yer almaz. Saçlar dağınık, bir ayağında siyah bir ayağında kahverengi çorap olabilir. Einstein giyinirken bile aklında bir buluşun hayali gezinir.
Şu elimizden düşmeyen telefonun babası Alexander Graham Bell (1847-1922), günün sadece 2-3 saatini uyuyarak geçirir. Neden? Diye sorulduğunda Bell, ''Beynim çok kalabalık, aklıma gelen düşünceleri kaybetmekten korkuyorum’’ diye cevaplar.
65 yıllık yaşamının 34 yılını Londra'da ikamet ederek geçiren Karl Marx (1818-1883), British Museum'a her sabah 09.00 da gelir. Okuma odası olarak kullanılan salonda akşam kapanma saatine kadar kalır. Bugün sergiler açılan salon Marx’ın çalışma alanıdır. Tiffany'de Kahvaltı'nın tanınmış yazarı Truman Capote (1924-1984),tüm gün yatağından çıkmaz. Kahve ve sigara eşliğinde eserlerini yatağında yazar. Capote sigara içmesine rağmen küllükte üç adetten fazla sönmüş izmarit gördüğünde fazla izmaritleri cebine atar. Uğursuzluğuna inandığı rakamlar vardır. Çevireceği telefon numarasında uğrusuz bellediği rakam varsa o numarayı aramaz. Amerikan edebiyatının babası, uykusuzluk hastası Mark Twain(1835-1910), çok yorgun olduğunda şıpıdanak bir yerlerde uyuyakalır. Kaybolduğundan şüphelenen yakınlarınca birçok kere parkta bir bank üzerinde bulunduğu olmuştur. Gece olunca uyku tutturamayan Twain, banyonun zeminine kıvrılıp, uyuyakalır. Tom Sawyer'ın ünlü yazarı, birkaç kez yakınları tarafından banyo zemini veya Missisippi'de çamurlu bir bankın üzerinde uyuyakalmış olarak bulunur. ‘’İnsanları tanıdıkça, köpeğimi daha çok sever oldum’’ O’nun cümlesidir. Thomas Edıson (1856-1943), dünyamızı aydınlatan bu dahi adamda az uyuyanlardandır. Yaşamı boyunca kısa ama derin uykularla hayatını devam ettirmeyi başarır. Edison’a göre gece bütünüyle uyuyarak geçirilemeyecek kadar değerlidir. İş, yaşamın nimetlerinden çok daha önemlidir. Oliver Twist,’’ Antikacı Dükkanı, İki Şehrin Hikayesi ‘’ve bunun gibi klasiklere imza atan Charles Dickens'ın (1812-1870), uğuruna inandığı objeler vardır. Masasında taze çiçeklerle dolu vazosu, uğurlu kağıt açacağı, bronz bir tavşanın alındaki temiz kağıtları ve düello eden kurbağalar biblosu olmadan çalışamaz. Dünya’nın en önemli bestecilerinden Ludwig Van Beethoven (1770-1827), kavgacı, kaba, tavırlar sergiler, kulağının sağır oluşunun hıncını diğer insanlardan çıkarır. Aksi yapısı, bakımsız hatta
kirli görünümüyle ünlenen, yıkanmayı sevmeyen, kızdığında eline geçeni insanlara fırlatan Klasik Müzik dünyasının en önemli 10 bestecisinden biridir, Beethoven. Fransız yazar ve romancı olan George Sand (1804-1876), dünyaca ünlü ilk Fransız yazardır. Toplum kurallarına aykırı hareket eden bir feministtir. Sokaklarda erkek kıyafetleriyle dolaşır. Gayrimeşru ilişkiler yaşadığı söylenir. IQ’su 143 olan Sand’in bu yetisini buluşlar için kullanmamış olması ne yazık! Ve Leonardo Da Vinci (1452-1519), Rönesans’ın İtalyan dahisi. Mimarı, mucidi, matematikçisi, müzisyeni, ressamı. Leonardo yaptıkları ama daha çok yarım bıraktıklarıyla anılır. Bir iş üzerinde çalışırken diğer bir düşünceyi hayata hızla geçirme arzusu, elindekilerin çoğunun yarım kalmasına sebep olmuş. Neyse ki Mona Lisa tablosunu bitirir ki o küçük bir tablodur. Ama koskoca duvara resmettiği ‘’Son Yemek’’ onu kurtarabilir. Yine de bugün yaşamımızdaki birçok buluşun ilk adımlarını atar. Devamlı uyumak yerine 15 er dakikalık, beynini dinlendirip, kendini tazeleyen uykuların kucağını sever.
Eser yaratmanın yolu az uyku uyumaktan geçiyor desek; yanlış olmayacak gibi.
|