Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım 15 Ocak 1923 akşamı, İzmir’de hayata gözlerini kapar. Kemal annesinin yanında bulunamaz.
Zübeyde Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra İzmir'deki Ferik Osman Paşa Camiinin bahçesindeki mezarını ziyarete gider. Rengarenk çiçeklerle süslenmiş mezarın başında annesinin manevi huzurunda Atatürk'e Kazım Karabekir Paşa ve Mareşal Fevzi Çakmak eşlik ederler. Gazi Paşa düşüncelidir. Üzgün, durgundur. Çiçek yığınının altında yatan annesinin mezarı önünde ellerini bağlar. Beraberindekiler Fatiha okurken, Mustafa Kemal Paşa’nın mavi gözleri koyulaşır. Suskunluğunu bozar. “Zavallı annem! Şimdi vücudu bir zamanlar Türk Milletinin ideali haline gelmiş kutsal İzmir'in topraklarında yatıyor. Ölüm, gerçeklerin en büyüğü! Ölüm doğanın insana kıyarak yasasını yürütmesi. Bunu hepimiz biliriz de, üzüntüsünden yine de kurtulamayız. Annem, zulmün, zor kullanmanın ve bütün bir milleti keyfince yönetenlerin kurbanı olmuştur. Bunu açıklayabilmem için izninizle, ızdırap ile yüklü hayatından birkaç noktayı gözlerinizin önüne sermeliyim’’ Diyerek annesine ait anılarını dile getirmeye başlar. “Abdülhamit dönemiydi.1904 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak okulu bitirmiştim. Hayata ilk adımımı atıyordum. Fakat bu adım, hayata değil zindana rastladı. Beni aldılar ve keyfi yönetimin zindanına attılar. Annem ancak zindandan kurtulduktan olanları öğrendi. Hemen beni görmeye İstanbul’a koştu . İstanbul'da kendisiyle ancak dört beş gün görüşebildik. İstibdat yönetiminin cellatları, casusları, hafiyeleri evimizi sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Görüşmemiz yasaklanmıştı. Beni sürgüne götürecek vapura bindirilmiştim. Annem peşimden koşuyordu. Gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında taşların üstünde dövünüyor, kahroluyordu. Sürgünde geçirdiğim yıllarımı anam ızdırap ve gözyaşları içinde tüketmiştir.
Şimdi başka bir noktayı anlatacağım. Mütareke yıllarında, kurtuluş kavgamıza başlamak için Anadolu'ya geçmiştim. Annemi götüremezdim. Yanında sürekli olarak kalan bir adamımla İstanbul'da kalmıştı. Sonra Anadolu’da yanıma aldırdığım adamımı Erzurum'dan, anneme geri gönderdiğimde zavallı annem -padişahın benim için çıkardığı idam fermanını bildiğinden- adamın yalnız geldiğini görünce, idam edildiğime hükmetmiş. Bu üzüntüsü bir felçle sonuçlanmıştı. Benim yıllarım mücadeleyle, onun yılları keder ve üzüntüyle geçti. Padişah ve hükümetiyle düşmanların sürekli baskı ve işkencesi altında yaşadı. Oturduğu ev, bin bir çeşit nedenlerle basılır, aranır oldu. Sürekli benim için tedirgindi. Annem İstanbul'da ki son üç buçuk yılın gece ve günlerini gözyaşları içinde geçirdi. Sürekli ağlamak ona gözlerini kaybettirdi. Kısa bir süre önce onu İstanbul'dan yanıma aldırabildim. Ana oğul kavuşmuştuk ama madde olarak ölüydü. Sadece mana olarak yaşıyordu. Annemi kaybettiğim için, kuşkusuz çok üzgünüm. Avuntum, en büyük anamız vatanı batıran ve yokluğa sürükleyen yönetimin hortlamamak üzere yokluk çukuruna gömülmüş olmasıdır. Annem, sonsuza kadar toprağın altında yatacak; Ulusal Egemenlik de sonsuza kadar bu toprağın üstünde bayrak olup dalgalanacak. Beni avutan en büyük güç budur. Evet, Ulusal Egemenlik, bu toprakların üstünde sonsuza kadar sürecektir.
Annemin mezarı üzerinde ve Allah'ın huzurunda yemin ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı Ulusal Egemenliği korumak ve savunmak için gerekirse anamın yanına uzanmaktan asla göz kırpmayacağım. Ulusal Egemenlik için CANIMI VERMEK,BENİM VİCDAN VE NAMUS BORCUM OLSUN!” Der. Gazi Paşa yanağından yuvarlanan yaşları saklamaz.
Mustafa Kemal annesini Anadolu’ya yanına aldırdıktan kısa bir süre sonra trenle, Salih Bozok refakatinde İzmir’e Latife Hanıma gönderir. Zübeyde Hanım oğlunun evlenme kararı aldığı kızı görmek ister. İzmir’e beyaz çarşafıyla gelen Zübeyde hanım, peçesizdir. Tekerlekli iskemle kullanmaktadır. Doktoru Yüzbaşı Asım ve evlatlıkları da yanındadır. Latife Hanım müstakbel kayınvaldesini çok rahat ettirir. Ölümüne kadar bakımını titizlikle sağlar. Ölümünden sonra gerekli vecibeleri eksiksiz yerine getirir.
Atatürk ‘’Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bu günün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ
erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.’’ Der.
Bizler analar, çocuklarımıza, torunlarımıza emanet aldığımız Laik Cumhuriyeti devir teslimle görevliyiz. Atamızdan aldığımız haklarımızla, Ulusal Egemenliğimize ilelebet sahip çıkacağız.
Aramızda olmayan annelerimizi sevgiyle anarak rahmet dilerken; çocuklarını şehit vermiş anneler başta olmak üzere tüm anelerin gününü kutluyorum.
|