İstanbul’da bahçelerin içinde büyüdüm. İlkokulda resim öğretmenim orman temalı bir resim yapmamı istediğinde doğanın muhteşem gücü olan ağaçlarla ilgilenmeye başladım.
Önce topraktan yükselip sonra ona ulaşmak istercesine yemyeşil dallarını yine toprağa uzatan söğüt ağacına aşık oldum. O’nun altında gezinip saçlarıma dolanmasından keyif aldım. Rüzgarda salınırken söylediği şarkılara kulak verdim. Bahçe masamız birbirine yakın dikilmiş, söğüt ve çam ağaçlarının arasında yer alırdı. Kahvaltılar, akşamüstü çayları, akşam yemekleri konuklarımızla ailemizi gölgelerinde barındırdılar. Uzun seneler…
Sonrasında Zeytin ağacını keşfettim. Esen yelle değişen parlak renkleri onu dakikalarla seyretmeme sebep oldu. Zeytin ağaçlarının gövde şekilleri ilgimi çekti. Fotoğrafladım. Çizdim. Boyadım.
Ağaçların toprağa sımsıkı tutunuşlarına hayran oldum. Geziler sırasında her köy meydanında bir Kavak ağacıyla karşılaştım. Yüzyıllara meydan okuyan gövdelerinin yanında kahvemi yudumlarken hep düşündüm. Bu gövdeler, dallar, neler gördü, nelere şahit oldu? Bu anıt ağaç gövdelerin altından nice insanlar, nice hayatlar geldi geçti?
Asırlık ağaçların hem mistik hem de folklorik öyküleri var. Tarihe tanıklık eden zafer için dikilen Beykoz Çayırı ağaçları, Çengelköy İskelesi yanında ki 500 yıllık ağaç, Gülhane Parkı Çınar ağaçları, Beyazıt sahaflar önündeki ulu çınar… Tüm yurdumuz için bu örneklerin yüzlercesini yazabiliriz.
Adem ile Havva’nın Cennet’ten kovulmasına yol açan Elma Ağacı, Doğa Dinleri geleneğinin uzantısı olan süslü Gün Dönüm ağaçları, dilek ağaçları, bereket ağaçları…
Tek tanrılı dinden önce Türklerin inanışlarına göre Tanrı Ülgen’in gökyüzündeki sarayına kadar uzanan Hayat Ağacı-Çam’dır. Çam ağacının yazıtlara kazınmış mitolojik öyküsü ki MÖ 1200-17000 e kadar uzanır.
Mitolojiye göre, Ana Tanrıça Kibele (üreme, analık, yaşamın canı, sınırsız özgürlük tanrıçası) bir delikanlıya aşık olur. Attis ile söz keserler ya bu sözü unutan Attis Pessinus Kralı’nın kızına aşık olur. Düğünlerine Kibele’de davetlidir. Attis Ana Tanrıçayı gördüğü anda sözünü hatırlar. Öylesine pişman olur ki bunu göstermek için kendini oracıkta hadım eder. Cinsel organını keser, atar. Kan revan içinde acıyla kıvranan Attis’in hali Kibele’ye çok dokunur. O’nu anında Çam Ağacı’na dönüştürür. Bağışlar. Ve ölümsüzlük verir. Çam ağaçlarının yaz-kış yeşil kalmasının sebebi bundandır derler.
İstanbul Prens Adaları’ndan en büyüğü olan Büyükada’da Anadolu Kulüp’te sevgili Ayla Akyol’un düzenlediği ‘’Antik Medeniyetler’’ isimli sergisi bir kez daha sanatseverlerle buluştu. Yahşi Baraz, Maria Kılıçdaroğlu Baraz, Bubi, Ayşe Hayon, Ayla Algan, Akif Poroy, Ahmet Özol, Sedat Kumova, Murat Havan, Nazan Akpınar, Nur Ulubil, Ayşegül Bayraktar, Hüsnü Çoruk, Ümmet Karaca, Cahide Topaloğlu, Pervin Bülbül, Canan Arabacı, Fehmi-Perihan Bildik, Zerrin Çiğdemli Aner ve daha birçok değerli sanatçıların bir araya geldiği sergide ben de ‘’Nardoğan’’ isimli eserimle yer aldım.
Nar=Güneş, bereket, nar; Gudan=Doğum anlamındadır. Nargudan, kazanılan savaşların sabah güneşinin aydınlattığı ilk güne verilen isimdir. Nardugan günü Tanrı Ülgen’e dua günüdür. Buradan esinlenerek oluşturduğum bereketi sembolize eden akrilik eserimle katıldığım Antik Medeniyetler Sergisi’nde eserler çeşitlilikte adeta birbirleriyle yarıştı.
Sergimizin bir de değerli konuğu vardı. Şimdilerde Doğal Dengenin Korunması konularında yurtiçi ve yurtdışında konferanslar veren, Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi ; bir zamanların milletvekili, Çevre Bakanlığı Bakanlık Başdanışmanı ve Çevre İl Müdürü; Beyaz Perde’nin değerli sanatçısı, Ediz Hun aramızdaydı.
Genç kızların sevgili olan sanatçı, sergideki herkesin ilgi odağıydı. Anladım ki o hala kadınları tüm kadınların sevgilisi olmaya devam ediyor. Yıllar şöhretine anlam katmış.
Sanatla da yakından ilgilenen değerli sanatçı Ediz Hun’a İstanbul Sanat Magazin ekibi olarak, Kemal Gönüleri’yle birlikte ‘’2019 Emeğe Saygı’’ plaketini takdim etme onurunu, tüm sanatçı arkadaşlarımızla birlikte yaşadık.
Doğa’nın gücü ağaçlarımıza sahip çıkalım. Canımız gibi koruyalım. Çoğaltalım. Doğanın gücü ağaçlarımızın serin gölgesinde nefes almanın dayanılmaz hafifliğini yaşayalım.
|