İzmir’in Kurtuluşu’nun 97. Yılını kutluyoruz.
Kurtuluş savaşımızın en sıkıntılı günlerinde, sırtında asker kaputuyla cepheden cepheye koşan bir kadın var. Sakarya, Dumlupınar Meydan Savaşları’nda, erlerimizle omuz omuza onlara güç ve heyecan veren bilgili, akıllı, güçlü, vatan sevgisiyle dolu. Bir Türk Kadını. O günlerde ki adı ‘’Halide Onbaşı’’.
İzmir’in düşmanlar tarafından işgali gerçekleşmiş, ‘’Mukbil beyi Yunanlılar parçalamış, Oğlu Hasan, düşmana isyanına bir kurşunla yenilmiş. Haber İstanbul’a ulaşmış. Kanla, ateşle, kurşunla Avrupa’nın terbiye etmeye çalıştığı insanlar için Sultanahmet mitingleri silahsız, ordusuz, perişan milletin kederinin, birbirine tutunma ve haykırış noktası olmuştur.
6 Haziran 1919 günü İzmir’in işgalinden birkaç gün sonra dalga dalga şahlanan Milli Mücadele ruhuyla Sultanahmet’te miting kürsüsüne çıkan Halide Edip Adıvar, çarşafını yüzünden kaydırır ve aslanlar gibi kükrer. Kuşandığı Ateşten Gömleğinin alevi meydanı dolduran on binleri yalar.
Halide Edip önce kalabalığa bakar. Sonrada Sultanahmet Camii minarelerinin masmavi gökyüzüne ilahi beyaz ney gibi uzanan minarelerine. O gün yaşadıklarını ‘’Türk’ün Ateşle İmtihanı’’ isimli eserinde şöyle anlatır:
Sultanahmet Cami minarelerinde siyah bayraklar dalgalanıyordu. Meydanın başına gelip kalabalığı görünce bana bir sakinlik geldi. Hayatımın en önemli dakikalarından birini yaşadığımı hissettim. Vücudumun her zerresi elektriklenmiş gibiydi. Herhangi bir anda bu hal beni öldürebilecek kudretteydi. Fakat o an benim için unutulmaz bir tecrübedir çünkü hiç sesi çıkmayan bu iki yüz bin kişinin ıstırabını bana aşılamıştı. İnanıyorum ki, Sultanahmet’teki Halide her günkü Halide değildir. O günkü Halide’nin kalbi bütün Türklerin kalplerinden gelen bir hisle atıyordu. Halide’ye gelecek yılların faciasını duyuruyordu.’’
Halide, ‘’kardeşleri, evlatlarım!’’ diyerek konuşmaya başlar. ‘’ Osmanlı toprağında böyle muazzam böyle tarihi bir günü belki bir daha idrak edemeyeceğiz. Bir daha toplanamazsak ve içimizde ölenler olursa, Türk’ün istiklal bayrağıyla mezarı üzerine geliniz. Güdülen dava, Türklerin hak ve istiklalidir. Türkler ebedi haklarına asla dokundurtmazlar. Asla davamızdan vazgeçmeyeceğiz ve yarın Hakk’ın mahkeme_i kübrası önünde zalimlerin hepsi mahkemeye çekilip, dökülen kanların hesabı sorulacaktır’’der.
İstanbul mitinginden sonra bu vatansever, güzel konuşan, yazan, aydın Türk kadını Halide Edip’in adı daha çok duyulur. Eşi Adnan Bey’le Anadolu’ya geçer. Mustafa Kemal’in yanında yerini alır. Sabırlı, bağrı taşlı ama vatanı uğruna çarpışan, ordunun itici gücü anaların bacıların dert ortağı, Türk kadınının temsilcisi; orduya gönüllü yazılan tüyü bitmemiş, ana kuzusu erlerin dert ablası, mektup yazanı, moral anaları olur.
Halide Onbaşı omzunda tüfeği, ayağı postallıdır. Halide Onbaşı, İstanbul Üniversitesi ilk kadın batı Edebiyatı profesörü; Halide Onbaşı Atatürk’ün emriyle 1920’de Ankara Anadolu Ajansını kurup Milli Hükümetin dış dünya ile bağlantısını sağlayan kadındır. Anadolu’nun en karanlık günlerinde savaşta ve barışta bilgi içeren anlatıları, yazıları, fikirleriyle umut ve heyecan dolu meşalesidir. O kasabadan bu kasabaya dolaşırken umutsuz halka ‘’ Biz Türklüğümüzle iftihar etmeye, Türklük için çalışmaya başlarsak emin olunuz ki, bu kara günlerin hezimetini sileriz. ‘’ Diyerek, Milli Mücadele saflarında bulanık şuurlarına ışık olmuş ‘’Gece en karanlık göründüğü zaman gün ışığı en yakındır’’ cümlesiyle kurtuluş günlerinin müjdesini verir.
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ‘den ‘’Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’’(O zamanlar Ege Denizi’ne de Akdeniz denmektedir.)buyruğunu alan şanlı Türk orduları, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girerler. 26 Ağustos 1922 sabahı Afyon dolaylarından başlayan ‘’Büyük Taarruz’’ tarihte eşi görülmeyen bir hızla ilerleyerek, Yunan kuvvetlerinin çoğunluğunu ezer. 30 Ağustos zaferi Dünya’da yankılanırken, ülkede büyük bir sevinçle karşılanır. Yunanlıların yarısı, Başkomutan Trikopis’le, ordumuzun eline tutsak olarak geçer.
Yolu üzerindeki köy ve şehirleri yakar. Süvari birliklerimizin önünden kovalanan düşman Batı’ya kaçmaktadır. İzmir Basmane Tren İstasyonu yakınlarında kısa bir çarpışmadan sonra kahraman öncü subaylarımız, 20. Süvari Alayı birlikleriyle İzmir’e girer, İzmir Hükümet Konağı’na bayrağımızı
çekerler. İzmir açıklarında demirli İngiliz, Fransız ve İtalyan gemilerindeki İtilaf devletleri savaşın kesin olarak kaybedildiğini görürler.
İzmir’in dağlarına çiçek tohumlarını atan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını, ‘’Ateşten Gömlek’’ giyerek bir toplumu ‘’Türk Ulusu’’ yapan, varoluş mücadelesinde canlarını severek feda eden şehitlerimizi, evlatlarının önüne vatan sevgisini koyan mücadeleci kadınlarımızı, saygıyla anıyorum.
İzmir’in dağlarında açan çiçekleri hiçbir dış ya da iç etki soldurmaya yetmez. Atamızdan emanettir. Bekçileriyiz!
|