Ekim ayının son haftası Rekreasyon Derneğimizle yaptığımız Gap Gezisi’nde beni heyecanlandıran ve en fazla ilgimi çeken yerler Göbekli Tepeyle, Zeugma oldu. Diğer bir sürü gezi alanını bilmem kaçıncı kere ziyaret ettiğimden olmalı desem de değil. Bazı bölgelerin tılsımı var. Kapadokya, Dara Antik Kenti ve Nemrut Timülüsü’nü de bu listeye eklemem gerek.
Hani derler ya ‘’Yediğin içtiğin senin olsun. Neler gördün onu anlat!’’. Bende muhteşem medeniyet mozaiği Türkiye’mde ‘’Tarihin sıfır noktası’’ olarak nitelendirilen Neolitik Çağ- Dünya’nın en eski tapınak merkezi kabul edilen Göbekli Tepe’den başlayayım.
Urfa Göbeklitepe'deki arkeolojik çalışmalar 1995 yılında başlamış ve devam ediyor. Tarihi M.Ö. 10 Binyılına uzanan Göbeklitepe tarihteki en büyük, en eski Neolitik Dönem başlangıcı ve ibadet merkezi olarak kabul ediliyor. 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Geçici Listesi'ne alınıyor.
1983 yılında tarlasını süren Mahmut Kılıç (1983)oymalı bir taşa rast geliyor. Müzeye götürdüğü eser sıradan arkeolojik bulgu kayıt ediliyor. Urfa Müzesi'nde sergileniyor. 1963 yılında Chicago ve İstanbul Üniversiteleri ortak çalışmaları sonrasında; bölgeyi inceleyen Prof. Dr. Klaus Schmidt'in dikkatini çeken eserden hareketle, bölgede kazılar başlıyor. Schmidt 2007 ‘de kazı başkanı oluyor.
Öyle ki Göbeklitepe; Stonehenge'den (İngiltere)7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha eski. İnsanlar tarafından üstü bilinçli olarak kapatılan gömü altındaki bu tapınakların yapımlarından 10 Bin yıl sonra üstlerine güneş doğuyor. İnsanlık tarihi hakkında bu güne kadar doğru olarak kabul edilen bilgilerin yeniden değerlendirilip, dinlerin çıkış noktasını tartışmaya açacak bir mekan…
Neolitik döneme ait Göbeklitepe, yeryüzündeki ilk inancın merkezindeki ilk tapınak olabilmesi açısından çok büyük bir giz ve önem taşıyor. Bölgede 20’ye yakın tapınak tespit ediliyor. 6 tapınak gün ışığına çıkarılıyor ve tespit edilen ikinci bölgede yeni kazıya başlanıyor.
Göbeklitepe kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Klaus Schmidt kazılarda elde ettikleri bulgularla, dünyanın bilinen en eski tapınma merkezlerinden birini tespit ettiklerini düşünürken; kazı çalışmalarıyla dünyanın en eski ve en büyük tapınma merkeziyle karşılaştıklarını vurguluyor. Prof. Dr. Klaus Schmidt bilinmeyen bir sebeple görevinden alınıp, kalp krizi sonucu hayatını kaybediyor.
Gezici-avcı hayattan yerleşik düzene geçişin sebebi olduğu düşünülen Göbeklitepe Tapınak Merkezi büyüleyici bir alan. Araştırmalarla önemli kültür bitkisi olan ve yüzlerce genetik varyasyonu bulunan, yerleşik hayata geçişi temsil eden buğdayın atasının elde edilen bulgularla ilk kez Göbeklitepe eteklerinde yetiştiği de ortaya konuyor.
Mardin Dara Harabeleri’nden sonra beni etki altında bırakan ikinci yer, Göbeklitepe. Kurulan gezi iskelelerinin üzerinde yürüyüp, aşağıdaki 10 Bin yıllık tarihe tanıklık etmek, ürperten, merak uyandıran ve akla deli sorular getiren eşsiz bir deneyim… Belli bir düzene göre dikilmiş olduğu apaçık duran devasa dikili taşların (ki bunlara Stel deniyor) üzerindeki resim ve kabartmalar var. Yabani sığır, akrep, tilki, yılan, aslan, yaban eşeği, yaban ördeği ve yabani bitki kabartmaları dönemin bitki ve hayvan çeşitleri; en değerlisi de o insanlarının sanatları hakkında fikir veriyor. Kuşkusuz insan sanatı yaratıyor.
Göbeklitepe ile ilgili merakımızı, 34 bin metrekarelik kapalı alanıyla Türkiye’nin en büyük müzesi olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde giderme imkanı buluyoruz. Uygarlığın doğduğu toprakların, ilk tapınma alanı ve sonrasında yerleşik düzene geçen insanoğlunun en önemli merkezi olan Göbekli Tepe; müzenin içinde birebir ölçüleriyle karşımıza çıkıyor. Kendimi biranda aslını yukardan izlediğim büyük tapınağın içinde buluyorum. Müthiş bir duygu, değerli bir deneyim. Bir yandan fotoğraf çekiyor bir yandan incelemeye çalışıyorum.
Gururluyum. Neolitik alanlarla birlikte yüzlerce höyük ve antik kente ev sahipliği yapan Şanlıurfa ihtiyaç duyduğu muhteşem müzeye kavuşmuş. Dünyanın en eski insan heykeli “Urfa Adamı” ile yan yanayım. Görkemli mozaikleriyle Haleplibahçe’yi geziyorum. Göbekli Tepe, Nevalı Çori, Akarçay Tepe, Hassek Höyük, Gre Virike, Lidar Höyük gibi höyükleri uygarlık tarihinin mihenk taşlarını oluşturuyor. Şanlıurfa’da özellikle 1960’lı yıllardan beri yapılan Baraj Kurtarma Kazılarıyla çok değerli arkeolojik eserler keşfediliyor. Çağdaş müzecilik anlayışıyla kurulan yeni Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde bu
höyüklerin her biri, eserleri destekleyen kazı hikayeleriyle bölgede uzun yıllar çalışmış, kazılarda görev almış deneyimli bilim insanlarının desteği ve katkısıyla, itinayla, özel tasarlanan bir mekân içerisinde sergileniyor.
Alman Arkeolog Prof. Klaus Schmidt (1953-2014), Göbekli Tepe kazılmaya başlandığı andan itibaren yaşamının sonuna dek, eşi arkeolog Çiğdem Köksal-Schmidt’le birlikte kazı çalışmalarını yürütüyor. Göbekli Tepe ile özdeşleştiren araştırmalarını, uzun yıllar süren emeğin ürünlerini bir kitapta topluyor. Eşi Çiğdem Köksal Urfa’da yaşadıkları evi ziyarete açık müze haline getiriyor.
Yolunuzu Urfa’ya düşürün. Hani derler ya ‘’Görmeyeni dövüyorlar!’’ şaka bir yana mutlaka görülmeli…
|