Harf Devrimi’nin 91. Yılını kutluyoruz.
Yeni Türkiye'de 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"unu kabul ederek; Harf Devrimi’ni onaylar. Yeni alfabenin yerleşme süreci başlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk yeni harfler ve alfabe konusuyla 1905 - 1907 yılları arasında Suriye'deyken ilgilenmeye ve araştırmaya başlar. Atatürk'ün Halide Edip Adıvar ile bir araya geldiklerinde - 1922 -alfabe değişikliği konusunda fikir alışverişinde bulunduğunu, çalışmalarından bahsettiğini Halide Edip’in notlarından biliyoruz.
91 yıl önce Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünü yaptığı Harf Devrimi tüm diğer devrimlerimiz gibi çok önemlidir ama daha değerlidir. Doğru konuşma, kendini doğru anlatabilme, kolay ve çabuk öğrenme o yıllarda Yeni Türkiye’nin çağdaş medeniyetler seviyesine çabuk ulaşabilmesi için şarttır.
Osmanlıca Arap elifbesiyle yazılan sözcüklerin ve kuralların baskın olduğu dilin, halk açısından bakıldığında dinsel anlamlar taşıdığı açıktır. Halk okuryazar değildir. Eski yazıyla yazılmış her kitaba inanç penceresinden bakmaktadır. Kutsal kitap yazısıyla yazılmış her yazılanı kutsal sanır. Sadece din alimlerinin okuma yazma bilmesi gerekliliğine inanır. Sistem ezbere dayalıdır. Okuryazar olmayan halk, kendi mektubunu, dilekçesini yazamaz, yazdırır. Okuyamaz kendine anlatılana inanır.
Yönünü çağdaş uygarlığa çeviren Yeni Cumhuriyetin amaçladığı yaşama biçimi için yeni yazı ve dil ihtiyacı açıktır. Cumhuriyet öncesi Osmanlı aydınlarınca yazı ve dil yoğun tartışmalara yol açar. İttihat ve Terakki Cemiyeti aydınları Türk kimliğini İslamiyet'ten ayırmaya çalışırlar. İkinci Meşrutiyet Dönemi’yle, Arap elifba alfabesinin , İslam Kültürü’yle harmanlanmış yazı şekli olduğunu; özgün Türk kimliğinin ortaya çıkması için Türkçe Alfabe kullanılması gerekliliğini, Arap Alfabesi'ndeki harflerin Türkçeyi net ifade etmediğini, dilde zorluk yarattığını, İstanbul ve Anadolu'da sayısız Rum ve Ermeni harfleriyle basılan gazeteler olduğunu; bu etkenlerin dil ve yazı konusunda kaos ortamı yarattığını seslendirirler.
Azerbaycan 1922’de Latin Alfabesi'ne geçmesi, Türkiye'nin ilgisini bu konuya çeker. Sovyetler Birliği'ne üye Türk Devletleri de Latin harflerini kullanmaya başlayınca; Genç Cumhuriyet ortak bir alfabeyi kullanmak için yeni Alfabesi gündeme gelir.
Harf Devrimi'nin temellerini hazırlayan birçok etkeni görünce; söylendiği gibi bir gecede cahilleşmeyip, bir gecede aydınlandığımız ortaya çıkar. Değerbilmez bilgisiz alimlerimize o zamanlar okuma yazma oranının ne kadar düşük olduğunu, okunacak kitabın zor bulunabildiğini anlatmanın anlamsızlığı ortadadır.
Mustafa Kemal yazının değiştirilmesine ilişkin düşüncesini çevresiyle tartışarak geliştirir. Alfabe Komisyonu ‘’Dil Alt Kurumu’’ oluşturulur. "Dil Encümeni" ile birlikte Ragıp Hulusi Özden, İbrahim Grantay, Ahmet Cevat Emre, Emin Erişirgil, İhsan Sungu, Avni Başman, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanloğlu'ndan oluşan kurul çalışmalarını kısa zamanda tamamlar. Böylece (elifba) devri kapanır.
Dilci İbrahim Necmi Dilmen'den yeni ‘’abeceyi’’ öğrenen Mustafa Kemal, 4-5 Ağustos 1928 gecesi Başbakan İsmet İnönü'ye yeni harflerle bir mektup yazar. Falih Rıfkı Atay 9-10 Ağustos akşamı Sarayburnu'nda, Atatürk'ün yeni harflerle yazdığı açıklamayı yüksek sesle okur;
"Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim güzel, ahenkli, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan bu yana kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmayı bunu anlamak zorundasınız. Anladığımızın belirtilerine yakın gelecekte bütün dünya tanık olacaktır. Buna kesinlikle inanıyorum."
Türk ‘’abece’’ Latin kökenli değildir. Türk Alfabesi’nin Latin Alfabesi’nden önce kullanılan Etrüks ‘’abece’’sinden esinlenildiği bilgisi ağır basmaktadır. Bu düşüncenin doğruluğu, Etrüksler’in İ.Ö. 7. Yüzyılda 22 harfli, bir alfabe yaratarak, heceleri kullanmalarının doğrultusunda, kabul görebilir.
Mustafa Kemal, farklı olmaktan asla kaçınmamış, Dünya ülkeleriyle ayrı düşmemek, geri kalmamak adına Türk Alfabesi’ni şart görmüştür. Sarayburnu’nda yaptığı konuşmasında ‘’Yeni Türk harfleri çabuk ve hızlı bir şekilde öğrenmelidir. Bütün millete, vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala,
sandalcıya her kim olursa herkese öğretiniz. Bu görevi yurtseverlik, vatanseverlik ve ulusçuluk ödevi olarak biliniz. Bu ödevi yerine getirirken düşününüz ki, bir ulusun, bir toplumun yüzde onu, yüzde yirmisi okuma yazma bilir ama yüzde sekseni bilmez durumdadır. Bu durumdan insan olarak utanılmalıdır.’’ Diyerek okuma-yazma konusundaki sıkıntısını dile getirir.
Atatürk, Başöğretmen olarak, yurdun çeşitli bölgelerinde yeni abece’yi öğretme, yayma çabalarına fiilen katılmıştır.
Harf Devrimi’nin 91. Yılı Türkiye’me kutlu olsun
|