Tarih 10 Kasım 1938. Kılıç Ali; "Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk gözümüzün önünde güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor. Herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden hiç bir şey gelmiyordu. Aman yarabbi, adeta dehşet içindeydik.” diyecektir. Saatler ilerliyor, hiçbir şey iyiye işaret etmiyordur. Bir ara Hasan Rıza dayanamayarak, Kılıç Ali’ye büyük bir teessür içinde seslenir “Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor”.
10 Kasım, Saat tam 9'u 5 geceyi gösterirken, Hasan Rıza Soyak: "Birdenbire gök mavisi gözleri açıldı ve sert bir hareketle başını sağa çevirdi. Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim. Diz çöktüm, sağ elini ellerimin içine aldım. Öptüm ve yüzüme sürdüm." Diye anlatır. Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ümüz ebediyete intikal etmiştir. Koşuşturmacalar ve hıçkırıklar, gözyaşları birbirine karışır. Büyük bir şaşkınlık ve keder hakimdir. Herkes ne yapacağını şaşırır. Olduğu yerde kala kalanlar, yere yığılanlar… Kolay değildir. Hiçbir zaman hazmedilemez. Onunla birlikte bir ömür geçiren arkadaşları, onsuzluğun ne demek olduğunu bilmemektedirler.
Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe, Atatürk’ün elini öper ve yorganın altına koyar. Prof. Dr. Mim Kemal Öke Atatürk'ün gözlerini kapatır. Dr. Kâmil Berk "G.M.K." (Gazi Mustafa Kemal) markalı beyaz bir mendille çenesini bağlar.
10 Kasım günü Saat 9’u 5 geçe, Atatürk vefat etmiştir.
Çocukluk arkadaşı, can yoldaşı yaveri Salih Bozok Ata’nın son nefesinin ardından odasına gider. Bir veda mektubu kaleme alır. Daha sonra Dolmabahçe de bir silah sesi duyulur. Onsuz yaşamayı bilmediğini söyleyerek, Atatürk’üne kavuşmak için intihara kalkışır. Hastaneye kaldırılır. Yaşayacaktır.
F. Rıfkı Atay, Ulus Gazetesi’nde Cuma 11 Sonteşrin 1938’de ‘’ KURTARICINI VE EN BÜYÜK EVLADINI KAYBETTİN, Türk Milleti sen sağ ol!’’ başlığıyla şöyle yazar;
"Bırakınız, son kanlı damlasına kadar, gözyaşlarınızı O'nun yasında tüketiniz; Atatürk'ün ölümünü görmüş olanlar, bir daha kime ağlayacaksınız?
Aylardan beri on yedi milyon O'nun başucunda, bu faciayı geciktirmek için çırpındı, durdu. Bir tanrı veya kahraman mı, bir baba, dost veya kardeş mi, onunla ne kaybediyorduk? Hayır...O'nsuz nemiz kalacaktı? Boş sözü bırakalım, Atatürk ölmüştür, hakikat bu! Müthiş olan bu! On yedi milyon bir günde, bir babadan öksüz kaldık.
En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk Tarihi'nin en acı yasını tutmak talihsizliği bize düştü. Halk en büyük kahramanı; ordu en büyük Türk Başbuğu'nu; tarih en büyük Türk'ünü ve asrımız en büyük insanını kaybetti. Acının derinliğini, sıcak ruh yaramız soğumaya ve uyuşan beynimiz yeniden işlemeye başladığı zaman anlayacağız.
Benden sonra... Benden sonra... Senelerden beri, hepimiz, böyle bir kara günün ızdırabını, bu iki kelime ile gönlümüzden uzaklaştırıyorduk. Düşünmekten korkuyorduk. İşte... Onsuz kaldık...
Onsuz... Fakat O'na bin kere verdiğimiz bir tek namus sözüyle kaldık: Eserini ve davasını korumak ve yükseltmek! Bizler için hayatın bir manası varsa, bu yemini yerine getirmek için yaşamaktır.
Bugün O'na ağlayıp yanmak için bir tek kalbiz; yarın O'nun eserini ve davasını müdafaa etmek için bir tek irade gibi kaynaşacağız.
Atatürk, şimdiye kadar bilmeyenler, bu milletin seni ne kadar sevdiğini, senden sonra, ismin ve eserin üzerine titrerken anlayacaklar! Aklımızın ve kalbimizin vazifelerini ayıralım: Ey bütün ağlaşanlar, gözyaşlarınızı birbirinize kattığınız gibi, ellerinizi birbirinize uzatınız. Atatürk'e yaşarken verdiğiniz sözü unutmayınız."
Bizler artık ağlamıyoruz. Saygıyla anıyoruz. En büyük Başbuğ Atatürk'ün eserlerine, devrimlerine sahip çıkıyoruz. Söylediği gibi naçiz vücudu toprakla buluştu. Söylediği gibi Türkiye Cumhuriyeti güvendiği gençlik tarafından ilelebet Payidar kalacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk, 57 yıllık yaşamında 11 Savaş görmüş, 24 Madalya, 7 Nişan kazanmış, 13 kitap yazmış. Dünyaya “Yurtta Barış, Dünyada Barış” İlkesini kazandırmıştır.
Çağdaş ve uygar Türkiye'nin kurulmasına önderlik eden Atatürk'ün anısı önünde saygıyla eğiliyorum. İzindeyim. Ne mutlu Türk’üm Diyene!
|