Bu da nedir? Dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle konuya açıklık getireyim.
Ben bir ‘’Sandviç Kuşağı’’ çocuğuyum. Bu şu demek; en genci 53, en yaşlısı 71 yaşında olan yani 1946-1964 seneleri arasında doğan, ben gibilere ‘’Arada Kalmış’’ deniyor.
Ben ve kuşağım, bizler sobalı evlerde büyüdük. Servislere binmeden gittiğimiz, evlerimize en yakın okullarda okuduk. Kocaman beyaz yakalarımız, siyah önlüklerimiz vardı. Okul binalarımız küçük, barakadan sınıflarımız vardı. İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Benim ilkokul çantam ahşaptandı.
Sabahları soğuk eve uyanır, taş kömürü kırar, odun taşırdık. Sobamızı yakar, yedek kömürünü hazırlar, külünü dökerdik. Kara tahta, tebeşir tozu, soğuk barakalarda soba başı öğrenci sohbetlerimiz okul anılarımda saklı kaldı.
Kurnada haşladığımız sıcak-soğuk su karışımını, bakır tasla başımızdan döküp yıkanırdık. Zeytinyağlı sabunla ovaladığımız saçlarımızı, sirke ile durulayıp parlattık. Hamamlarımıza Blendax şampuan sonradan girdi. Saçlarımızı soba başında kuruttuk.
İnsan hakları hareketleri, ihtilaller çok partili döneme geçişle Baby Boomer’lar büyürken birlikte yolculuk ettik. 68 kuşağı hareketleri, 70’lerde başlayan fastfood çılgınlığını da (ki-hala devam ediyor ya!) unutmamak gerekir.
Genelde babaların çalıştığı, annelerin iş hayatında daha az yer aldığı yıllar. Sadakat, vefa duygularının bencillikle tanışmadığı, yıllar… Ben kendimi bildim bileli buzdolabımız var. Çamaşır makinesi yaşantımıza sonradan girdi. Teknolojiye uzak ama anne babaları gibi otoriteye saygılı ebeveynler tarafından büyütüldük. Bu yıllar, nine ve dedelerimizin aile içinde sevgi ve saygı gördüğü, tecrübelerine kulak verilen, şevkatle bakımlarının yapıldığı zamanlardır.
Biz kulağımızı radyolara yapıştırıp, arkası yarınları dinledik. Pikaplarımızda anne-babalarımızın 33 lükleriyle; yeni çıkan 45’liklerle müzikle tanıştık. ABD’den 15 sene sonra önce tek kanallı haftada 3 gün, günde birkaç saat yayın yapan TRT televizyonu; neden sonra renkli yayınlar, diğer kanallar, videolar hayatımıza girdi. İlk televizyon sahibi komşumuzda toplandığımız akşamların keyfi, paylaşmanın keyfi öylesine başkaydı ki.
1947 Desoto ve 1956 Plymouth arabalarımızla okula götürülür, hafta sonları şehrin en güzel yerlerini trafik derdi nedir bilmeden gezerdik.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ‘’Nüfus patlaması’’yıllarında hayata gözünü açan 1 milyar bebek nüfusu büyürken, sektörlerde ihtiyaca göre çeşitlilik kazanarak gelişmeye başladı.
80’li yıllar kuralcı, çalışkan, başarı odaklı, işkolik, otoriteye saygılı, amaç odaklı, uyumlu, kanaatkar, hafiften ben odaklı olma yoluna giren, süreçlere karşı sabırlı bir davranış sergileyen Baby Boomer neslinin teknolojiyle uyum sağlamaya çabaladığı yıllardır.
Sandviç Kuşağı yani arada sıkışmış kalmış bir kuşağın insanı olarak 2020’nin Y kuşağına dahil olmayı başarabilmek!.. Zor ama bir o kadar da keyifli. Bunu heyecanla itiraf edebilirim.
31 Ocak Cuma günü bir yaş daha aldım. Demlenme dönemine devam… . Yaratıcı, sonuç odaklı, şeffaf, iletişime açık, özgüvenli, okuyan, dinleyen, anlamaya çalışan, anlatan, yazan, resmeden, teknolojiyi yaşantıma, ülkeme adım attığı anda uygulamaya başlayan ve sonuna kadar nimetlerinden faydalanan bir kadınım. Doğa en zevk aldığım arkadaşım…
2000’li yıllar, Yapay Zeka ile tanışma. Dünya’nın bu gününü yaşama imkanı bulduğum içinde minnettarım. Gelişmeleri ilgiyle izliyorum. Teknolojiyi asla sosyal yaşamımın ailemle, dostlarımla paylaşımlarımın önüne koymuyorum. Paylaşmayı seviyorum. Ekip ruhumu her zaman korumayı başardım. İki ve daha çok elin sesi dağları, ülkeleri aşar. Bunu çok iyi biliyorum.
Duam ” Rabbim bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edebilmem için huzur;
değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve aralarında ki farkı anlayabilmem için akıl ver” oluyor. Akşam olduğunda, bir günün daha geride kaldığının farkında, üreterek zamanın değerine değer kattığım düşüncesiyle başımı yastığa vicdanım rahat bir şekilde koyuyorum.
Olabildiğince mükemmel olmayı amaç edindim. Elimden geleni yapıyorum. Hayatın bir el kitabı yok ne yazık ki… Her gün yeni bir şey öğrenerek, hata yapma özgürlüğümü kullanarak, el yordamıyla yolumu aydınlatmaya, iz bırakmaya çalışıyorum.
Yeni yaşıma ‘’Merhaba’’ derken, Sanatla nefes almanın dayanılmaz hafifliğinde, ülkece güzel günlerimiz olsun, diyorum.
|