Mal varlığını yoksul kız çocuklarının eğitimine katkı amacıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne; bedenini bilime hizmet adına Tıp Fakültesi’ne kadavra olarak bağışlayan; son yolculuğuna çıkarken değerli bir insanlık dersine imza atan, özel bir insanı; Seyfi Dursunoğlu’nu kaybettik.
Koah hastalığının atak yapması sebebiyle 15 gündür tedavi gören Seyfi Dursunoğlu Atatürk Türkiye’sinin değerli sanatçılarından biri olarak tarihe adını yazdırdı. Geçtiğimiz aylarda kendi el dokumasıyla oluşturduğu Atatürk tablosu ile gündeme gelen sanatçı ‘’ Evet, ilmek ilmek dokuyarak hazırladım bu Atatürk resmini. Atatürk benim en büyük aşkım. Zaten ona büyük bir aşkla bağlı olduğum için de yaşananlar beni çok rahatsız ediyor. Kahroluyorum. Allah herkesi ıslah etsin’’ Demişti.
Trabzon doğumlu Dursunoğlu, Heybeli Askeri Deniz Lisesi’nde başlayarak Boğaziçi Lisesi’nden Filoloji’ye uzanan yolu maddi sıkıntıları dolayısıyla tamamlayamadı. Kazanç amacıyla sahnelere adım attı. Küçük kulüplerde başlayan sanat macerası, İzmir Fuarı, özel geceler derken 1976 yılında TRT’den başlayarak, televizyonda kendi show programlarına imza atana kadar devam etti.
Özgürlüğün, hoşgörünün, neşenin yüzü oldu. Huysuz Virjin, seçkin konuklarıyla, esprili ama düzeyli sivri diliyle, üslubuyla televizyon programlarında reyting rekorlarına imza attı.
Sıkı Osmanlı hayranları, Osmanlı’da erkek Zennelerin (kadın kılığına girmiş erkeklerin oryantal dans edenine verilen isim) padişahların en büyük eğlencesi olduğunu bildikleri halde o günlerin geleneksel uzantısı olan ‘’Huysuz Virjin’’ karakterinin sahne almasını yasaklayarak, bizlerden mahrum bıraktılar. Oysaki sarı peruğunu çıkardığı an o huysuz kadının altından gerçek bir İstanbul beyefendisi çıkmaktaydı.
Seyfioğlu bir röportajında ‘’40 yıl önce Huysuz Virjin’i kabul eden insanlarımızın 40 yıl sonranın Türkiye’sinde beni neden kabul edemediklerini anlayamıyorum’’ Demişti. Cevabını ben verebilirim. Çünkü sıkı sıkıya sarıldıkları Osmanlı Tarihini bilmiyorlar. Okumuyorlar. Bilseler bile sadece siyasi ve politik anlamda işlerine gelen kısımları kabul ediyorlar. Ama nedense en çok ensest, bademleme, hacı-hocadan şifa bulma, kurslarda erkek çocuk tecavüzleri, kız çocuk evlilikleri bu kesimde yaşanıyor. Hayatı bacak arasında yaşıyorlar. Dile getirilmesine tahammül edemiyorlar. Her şey yorgan altında olmalı ya… Sakın ola ki arkasından ‘’Timsah Gözyaşları’’ dökmesinler. Bir sanatçıya sanatını yaptırmamak, yasak koymak en büyük ceza, yıkımdır. Huysuz’u yaşarken gömdüler.
1970-2000 yılları arasında kulüplerin, özel toplantıların, Türkiye televizyonları, eğlence programlarının aranan ismiydi. Hazırcevap bu Huysuz kadın, kalplerimizde taht kurdu.
Sonra birden Seyfi Dursunoğlu ile tanıştık. ‘’Benzemez Kimse Sana’’ isimli yarışmada jüri üyeliği yaptı. Yaşama karşı duruşu, bilgi ve görgüsüyle, kılık-kıyafet ve oturuşuyla karşımızda bir Cumhuriyet beyefendisi vardı. Cesur bir insandı. Kulak kesildik, ağzına bakar olduk çünkü sözleri ve duruşu aynı çizgide olan ender insanlardan biriydi.
Programın son bölümünde Huysuz Virjin olarak sahne alan Seyfioğlu;
"Bu benim son kantom. Yaşımdan dolayı bir daha kanto yapamayacağım.’’ Dedi. Peruğunu çıkarttı, makyajını sildi. Gözyaşlarını sildi. Dimdik durarak, seyircisini selamladı. Veda etti. ‘’40 senedir çalıştık. Biz eski dostuz ve sizler gibi dostlarım olduğu için ne mutlu bana’’ Diyerek renkli, kıvrak, neşe saçan sanat hayatının kapağını kapattı.
Halka mal olmuş gerçek bir sanatçıydı. Son hiciv ustasıydı. Zeki ve sabırlıydı. Döktüğü her damla terin bedelini ödedi. En büyük arzusu sahnede ölmekti. Olmadı. Olmadı çünkü o ölümsüz bir sanatçı. Asla unutulmayacak. Yeri dolmayacak.
Arkasından iyi-kötü çok konuşulacak. Kötü söz söyleyenlere tavsiyem şöyle bir aynaya baksınlar. Kendilerine ‘’ Dursunoğlu’nun bir saçının teli eder miyim? ‘’ acaba diye sorsunlar.
Bir nesle gülmeyi öğreten, enerjisiyle kuşatan, Cumhuriyet insanı Seyfi Dursunoğlu, sevgili Huysuz Virjin, ruhun huzur içinde, nurlarda yat.
|