Filmler ve diziler yaşamımızın vazgeçilmezi oldular. Sadece oyuncu kıyafetlerinin güzelliği için seyredilen diziler ve gidilen filmlerin varlığını düşününce; sinemayı ve televizyonu bu denli büyüleyici, görkemli, çekici yapan etkenlerden en önemlilerinden biri moda olmalı diyorum.
Sinemanın ilk dönemlerinde, oyuncular kendi kıyafetlerini kullanırlar. Gardroplarıyla ve kişisel zevkleriyle sınırlı bir kostüm anlayışları vardır. Filmlerinde oynarken ellerindeki sınırlı giysi, aksesuar ve ayakkabılarla yetinirler.
Sinemanın ilgi görüp yaygınlaşmasıyla, filmlerde yıldızların giysileri de daha bir önem kazanır. Farklı ve şık, ilgi çekici kıyafetlere ihtiyaç doğar. Film şirketleri ve rejisörleri bu gereklilik üzerinde durunca yıldızlar için özel giysiler yaptırmak şart olur.
Sinema, 1920'li yıllardan başlayarak moda ile ilişkilerini geliştirmiş, moda da sinemanın moda tasarımcıları için çok önemli olan, kolektif beğenileri biçimlendirmedeki üstünlüğünden yararlanmayı başarmıştır. Kostümler stil ve renkleriyle önemli etki yaratmış ve canlı kent yaşamını bütün açıklığıyla yansıtmıştır. Starların moda ve yaşam tarzı üzerindeki etkilerini, Hollywood un ‘’Altın Çağ’’ ı olarak adlandırılan yıllarında daha fazla görmekteyiz. Film Dünyası modayla bağını, birbirleriyle olumlu ve yararlı ilişkiler kurarak devam ettirmektedir.
Paramount Film yapım şirketi bu konuda öncülük eder, özel modacılar ve dizaynırlar angaje ederek, ilk kontratlı moda ekibini kurar. Paul İribe moda dizaynırı olarak ''Male and Femell'' filmiyle işe başlar. Adı film jeneriğine yazılan ilk kostüm dizaynırı Paul İribe’dir. Ardından Georges Barbier, Erte, Poiret gibi Fransız modacıların açtığı yoldan; Adrian, Jean Louis, Edith Head, Irene Sharaff, Orry Kelly, Water Plunkett, Helene Rose, Cecile Beaton ve daha niceleri film yıldızlarının giysi kreasyonlarına imzalarını atarlar.
HaHie Carneige moda evinde çalışan Jean Louis, Colombia Şirketi sahibinin eşi tarafından keşfedilir ve 30 yıl boyunca Colombia’nın film yıldızlarını giydirir.
Siyah-Beyaz film döneminde renk konusu sıkıntı yaratmaz ama sonraları tecrübeyle, krem, uçuk mavi, sarı gibi renkler kullanılmaya başlanır. Çünkü kırmızı, beyazperdede gri renk vermekte, beyaz ise ışığı çok fazla yansıtarak sahneyi bozmaktadır.
Kostümler filmin bağlamıyla birlikte ele alınır. Anlatı içindeki toplumsal cinsiyet rollerinin ve beklentilerin inşa edildiği, anlatının geçtiği tarihsel dönemi belirten, ırksal ya da sınıfsal özellikleri ortaya koyan önemli öğeler olarak yer alırlar. Bıraktıkları izlenimden çok konuyla ve filmin geçtiği zamanla örtüşmeleri önemlidir. Kültürel imalara da sahiptirler çünkü bir karakterin kostümü her zaman onun geldiği kültüre dair güçlü anlamlar içermelidir.
Rita Haywort, ''Gilda'' rolünde uzun eldivenlerle giydiği Jean Louis tasarımı siyah saten kreasyonla efsaneleşir. Bugün bile güncelliğini koruyan harika kostüm, kadınların rüyalarını süslerken, hala erkeklere iç çektirmektedir.
Greta Garbo modacı Adrian’ın kostümüyle, ''Mata Hari'' rolüyle belleklere kazınır.
Audrey Hepburn, yeni çekilecek ''Sabrina'' filminin kostümlerini hazırlaması için moda dünyasında üç yıldır yer edinmeye çalışan Givenchy'e gider. Hepburn ''Roma Tatili'' filmini yeni çevirmiş, tüm dünyanın kendisinden bahsettiği bir yıldız, Givenchy ise çiçeği burnunda bir modacıdır. Aralarında Audrey'in ölümüne kadar kesintisiz süren bir dostluk başlar. Givenchy yıldızın günlük ve filmlerindeki kostümlerini seçerek, başarısına katkıda bulunur. Audrey, hala dünyanın en şık kadınlarından biri olarak anılır.
Modacılar olmasaydı, 1930-40 lı yıllarda Gloria Swanson, Linde Darnell, Rita haywort zirveye bu kadar çabuk ulaşabilirler miydi?
Filmlerde kostüm ve makyajın filmin görsel dili ve anlatısı içerisindeki hayati öneminden yola çıkarak, son dönem popüler Hollywood sinemasında; kostüm ve makyajın nasıl kullandığı, hangi işlevlere sahip olduğunun ortaya konulduğu filmler bile yapıldı. Bunlardan biri de Channel’in yaşamını anlatır. Mini eteğin stilisti Coco Chanel; kadınların korseyi atmasına, etek boylarının kısalmasına, parfümle tanışmasına vesile olan, Kabare şarkıcısı olmak isterken kostüm dikmeye başlayan ve
moda dünyasının devleri arasına ismini yazdıran bir efsanedir. Yaşamını konu eden filme bir göz atmanızı öneririm.
Eğer beyazperde olmasaydı, moda bu kadar yaygınlaşabilir miydi? Asla. Şimdilerde Sinema’nın devamında TV dizileriyle Dizi-Moda ilişkisi kol kola samimi bir şekilde sürüyor.
|