Mustafa Kemal Atatürk, şahsına özel bir kişiliktir. İnsanları seven, Hümanist bir adamdır.
Yaşadığı dönemde milletin çağdaş ülkelerin seviyesine ulaşmasında en önemli rolün kadınlar tarafından oynanacağını keşfeder.
Bakar ama görür. Empati yeteneği olduğunu, Türk insanına sonuna kadar inandığını, doğru yapılan işlerin mutlaka verimli olacağını öngörür.
1919’da Amasya’da Pehlivan Güreşi sırasında toplanan halka bakar ve Ruşen Eşref’e; “Bak birader! Böyle ulustan nasıl ayrılırsın? Bu eski püskü giysiler içinde perişan gördüğün insanlar yok mu? Onlarda kocaman bir mücevher yürek var. Çanakkale’yi kurtaran bunlardır. Kafkas’ta, Galiçya’da şurada burada aslanlar gibi çarpışan, mahrumiyete aldırmayan, bunlardır.” Der.
Gerçekçi, aklın üstünlüğüne inanan, pozitif bilimlerin aydınlığında, iyimser, ülkücü, Laik bu adam ulusunu yüceltmek için yaşar. Askerlik mesleğini yaparken edindiği bilgilere, sezgi ve öngörülerini katar.
Nutuk’tan evvel kaleme aldığı bir çeşit söylev diyebileceğimiz yazıları vardır. 1914 yılında yazıp, 1918 yılında yayınladığı “Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal” ilk kitapçığıdır. 33 yaşında genç bir Yarbay’dır. Sofya’da askerlik Ateşesi’dir. “Subay ve Komutan ile Konuşma” isimli kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan 1956 yılında 1000 adet yayınlanır. 1959’da ‘’Atatürk’ün Askerliğe Dair Eserleri’’ başlığıyla yeniden basılır.
Bu kısa yapıt, okul ve cephe arkadaşı Nuri Conker’in 1913 kışında Birinci Tümen subaylarına verdiği konferansları bir araya getiren “Zabit ve Kumandan” kitapçığı üzerine düşüncelerini anlatan uzun bir mektuptur. Atatürk, burada Conker’in düşüncelerinden hareketle aynı konudaki samimi ve şeffaf duygularını paylaşır. Yapıt tamamen askerlikle ilgilidir. Ast-üst ikileminde irdelenen konuyu genel yaşama yaydığımızdaysa anlamı iyice derinleşir.
Genç asker Mustafa Kemal, Türk subaylarını yetiştiren Alman Mareşal Von der Goltz’un “İyi bir ordunun meydana getirilmesini sağlayan etkenlerden en önemlisi, kuşku yoktur ki kendi başındaki başbuğun etkisidir”’ sözünü benimser. Özümser ve buradan hareketle manevi kuvvetle, yüksek ahlak ülküsünü gündeme getirir. Bu konuda “Bir kıta ve özellikle subaylar heyeti yalnız iyi örnek olacak kılavuzlarla yetiştirilir… İnsanların içten saygılarının, söz dinleme ve boyun eğmelerinin, kendilerinden maddeten değil, manen yüksek olanlara yönelmesi insan ruhunun gereklerindendir... İyi ordularla iyi komutanlar birbirinden ayrılmaz…” der.
Nefsi hakir görme ve fedakarlık duygusundaki düşünceleriyse “Subay demek, öz canını feda etmeyi kesinlikle göze almış olmak demektir… Bir subay sanatı adına hayatına ve varlığına hiç önem vermeyecektir. Rahatını ve hayatını feda etmeyi şeref bilecektir… Ulus çocuklarının önüne geçip onları ateşe sevk etmek hak ve yetkisine ancak yürek sağlamlığının özünü ruhunda bulmuş subaylar sahiptir.” şeklindedir. Mustafa Kemal “Askerlerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir ödev olduğu gibi onlarda bir ruh bir amaç bir karakter yaratmak da Allah’tan ve Medine’de yatan Peygamberden sonra bize düşüyor.” derken 1914’de Milli Mücadele ve devrimleri hissediyor gibidir.
“Taarruz Ruhu” başlığıyla kaleme aldığı bölümde toplumun yaşamak için daima ileriye hareket etmesi gereğini vurgular. “Teşebbüs Ruhu” bölümünde “Bir kuvveti oluşturan insanlar genel hayatları, fikirleri, davranış özgürlükleri ezilmemiş; gürbüz, neşeli erlerden ve subaylardan kurulursa, bu durumda düşünce işleterek kendiliğinden iş görme gücü artar…. Teşebbüs ruhu, yaşar uzuvların dimağlarındaki kuvvet ve kanlarındaki ruhtur.” diyerek; disiplin zoru yerine, özgürce sevgi ve istekle kurulan bir itkinin önceliğinin altını çizer.
Milyarlarca insan bir avuç insan tarafından yönetilmekteyken Ünlü Fransız hukukçu Leon Duguit “Toplum, yönetenler ve yönetilenler olarak ikiye ayrılır….. Kim bu yöneticiler? Bu önemli görevlere hangi üstün kişilik özellikleriyle geldiler?’’Diye sorar.
Gerçek yöneticiler, askerlik ve savaş sanatını önce öğrenen sonra öğreten; ülke ve Dünya tarihini özümsemiş, hayatın bir çarpışma olduğunu öncelikle sezmiş; başarının bilgi, tecrübe, madden- manen kuvvet ve kudrete dayandığını erken keşfeden insanlar arasından çıkar.
Nutuk’ta yer alan “Bütün ulusun vicdanında ve geleceğinde duyduğum evrim istidadını bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulamak zorunda idim” cümlesinin her bir kelimesi üzerinde uzun uzun düşünmeye değer.
Bugün, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle anıyoruz.
Bu vesileyle NUTUK tekrar, tekrar her sayfası özümsenerek okunmalıdır. Hele ki Laik Cumhuriyet idaresinden aldıkları yetkilerle oturdukları koltuklarda; Atatürk’e saygısızca söylemlerde bulunanlarla ya da adını söylemekten imtina edenlerle; İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkmayan aymazlara ve Müslüman dinini kendilerini Rab’a aracı koyarak ortada dolaşan din tüccarlarına acil tavsiyemdir.
Harika Ören
10 Kasım 2020
|