1 Ekim Dünya Kahve Günü olur da bol köpüklü sade bir Türk kahvesiyle günü taçlandırmamak olur mu? Türk Kahvesi üstüne kahve tanımam. Hele dost muhabbetiyle içilirse…
Sabah kahvesi candır. Öğlen kahvesi bayram… Deyince bayramlarda ikram edilen kahvenin anlamı, keyfi bir başkadır. Yanına Gül ya da Acıbadem Likörü, Lal rengi bir akide. Immm, işte bu anlar bir şölendir.
Nerden gelir, nereye gider bu kahve diyeceğimde gittiği yerin ağız tadıyla önce ruh sonra mide olduğunda hemfikiriz. Geldiği yere gelince anlatıya göre, Güneybatı Etiyopya'da Habeşistan’ın ‘’qahwah’’ yöresinde sürüsünü otlatan dağ çobanı Kaldi, keçilerinin artık az uyuyup durmadan hoplayıp zıplamaya başladığını fark eder. Durumu garipser ve keşişlere danışır. Keçilerin, koyu renkli kahve çekirdeklerini yedikçe enerjilerinin yükseldiği gözlenir. İnsanoğlu geri durur mu? Tadına bakıverir.
Yüzyıllardan beri tattığımız kahve Arabistan’dan Dünya’ya yayılır. Kahve bitkisinin ana vatanı Habeşistan’dır. Araplar ilk zamanlar kahve meyvelerini sıcak suya atarlar ve güzel kokulu bir içecek yaparlar; meyvenin çekirdeklerini çıkartıp kuruturlar; tadından bir şey kaybetmeyen dayanıklı taneleri uzun süre kullanırlardı.
Anlatıya göre, günün birinde Arap kahvecilerinden biri taneleri hafif kurutmaya bıraktığı ızgaranın üstünde unutunca kavruluverirler. Böylece kuru kahve içiminin daha lezzetli olduğu keşfediliverir.
17. Yüzyıl’da Habeşli kahvenin tadı ünlenir. Kahveyi çok seven bir Fransız subayı, bitkiden birkaç fidan alarak Antil adalarına götürünce kahve Brezilya topraklarıyla buluşur. Martinik Adası’na dikilen kahve bitkisi ve içimi Orta ve Güney Amerika’ya yayılır.
Piramit şeklinde ve 4-5 metre büyüyebilen kahve ağacının boy atmasına izin verilmez. Boya harcayacağı enerjiyle daha kaliteli meyveler oluşturması istenir. 3 yaşından sonra ürün vermeye başlayan ağaç, 7-8 yaşında en verimli çağını yaşar. Zeytinsi meyvelerine kahve yetiştiricileri ‘’Kiraz’’ ,Yeşilden kırmızıya dönen, olgun meyvelere ‘’Yumacık’’ denir. ‘’Qahwah’’ sözcüğü zamanla Kahve’ye dönüşür.
Anlatıya göre, Habeşistan Valisi Özdemir Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ı ziyaretinde kahve çekirdeklerini kendisine hediye olarak sunar. Önceleri tadının sertliği, farklı aromasıyla haz alınmasa da zamanla lokum, şekerleme, şerbet arkadaşlığında kıtlama şekerle güzelleşen tadı, verdiği enerjinin keyfiyle kahve artık sarayın gözde içeceğidir.
Osmanlı Harem kadınları kahveyi çok severler. Fincan içindeki desenlere anlam vermeye başlarlar. Öyle ki birbirini sevmeyen cariyelerin karşılıklı laf sokmak için telve desenlerinin ardına saklandıkları anlatılır. Ve böylece kahve falının günümüze kadar uzanan, vazgeçilmez tutkusuna öncülük ederler.
Osmanlı’dan beri çok yaygın kullanılan bir keyif içkisi kahve, 1554 yılında Tahtakale’de ilk kahvehanenin açılmasıyla sosyal yaşama açılır. Sadece erkeklerin bir araya geldiği kahvehane kültürü böylelikle başlar.
Osmanlıya Yemen’den gelen kahve, ticaret için İstanbul’a gelen Venedikli Tacirler tarafından beğenilince Avrupa’ya geçer. (1615) Bir anlatıya göre; 2. Viyana Kuşatması başarısız olunca Osmanlı askerleri giderken kahve çekirdeği dolu çuvalları arkalarında bırakırlar. Ve, Georg Franz Kolschitzky’nin çekirdekleri bulmasına, kavurup, öğütüp; süt ve şeker ilavesiyle bambaşka bir tat oluşturup, Viyana kahvesini elde etmesine vesile olurlar.
Güney ve Orta Amerika, Afrika başta olmak üzere Karayipler ve Asya gibi yaklaşık 80 ülkede yetişen kahvenin 4 tip çekirdeği vardır. Bugün içtiğimiz kahve çeşitlerinin tamamı bu dört çekirdek türünün alt şıklarından oluşmaktadır.
Kahve tutkunları sözüm sizlere; kahvenin izini sürmek isterseniz Stewart Lee Allen’nın sekiz yüz yıl önce kahvenin ekildiği Güney Yemen köylerinden, Nobel Ödüllü iki Hintlinin kahve içmek için uğradıkları mağara benzeri kahvehaneye; Fransız İhtilali’nin başladığı Paris salon ve kafelerinden, Amerika’nın yol kenarı lokantalarına, kahvenin peşinde dünyanın dörtte üçünü gezen yazarın kahvenin tarihini edebi bir tatla anlattığı’’Kahvenin Hikayesi’’ kitabını alıp, okuyabilirsiniz.
Köpürtün cezvede bir Türk Kahvesi, sizi alıp eski Etiyopya eşkıyalarına oradan Parisli garsonlara Türkiye’den Brezilya’ya gidin. Stewart Lee Allen’la hoş rayihalı kahvehanelere doğru yola çıkın. Son kelimesine kadar sizde ağır ateşte pişmiş Türk Kahvesi kadar hoş bir tat bırakacak maceralara teslim olun.
Bir de kahve falı bakan varsa, kahve bahane, dostluk şahane!
|