İlkokul ve ortaokul senelerimde 10 Kasımlar Kasımpatı kokardı.
O gün ya da bir gün önceden Kasımpatı demetlerimiz, Atatürk büstü önüne konmak üzere hazır edilirlerdi. Sevinç çığlıklarımızın, neşeli gülüşmelerimizin çınlattığı okul bahçesine mahzun süzülür, elimizdeki Kasımpatıları yavaşça anıtının önüne bırakıverirdik. Sarı, pembe, beyaz, bordo-sarı ebruli Kasımpatı çiçekleri Ulu Önder’in büstü önünde koca bir yığın oluştururdu. İçimizden dualar okur, gözlerimizden yaşlar süzülürdü. Kaybına üzülürdük. 10 Kasım yas günüydü.
Yıllar içinde ben 10 Kasımların yas olmadığını, bir şükür günü olduğunu keşfettim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dehaya sahip Türk Milleti’nin bir ferdi olmanın; Kasımpatıları gibi ülkemi renklere bürüyen devrimlerine sahip olmanın, Mustafa Kemal’in sahip çıktığı Türk Kadını, yolunu çizdiği Türk vatandaşı olmanın ayrıcalıklı olduğunu keşfettim.
Falih Rıfkı Atay’ın der ki “Çünkü o sensin artık. O sende sağdır!”
Mustafa; seçilmiş demektir. Kemal adını Askeri Okul’da öğrenciyken matematik öğretmeni takar. Kemal; yetkinlik anlamındadır. Atatürk okul çağına geldiğinde anne-babası arasında yaşanan tartışmayı şöyle anlatır. “Çocukluğuma dair ilk hatırladığım mektep meselesidir. Annem Arap harflerini öğrenerek ilahilerle başlamamı, mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Babam Şemsi Efendi’nin mektebine gitmemde ısrarcıydı. Yeni usul okumamı istiyordu. Böylece mahalle mektebine başlayıp; birkaç gün sonra Şemsi Efendi’ye kayıt oldum.”
Ne yazık ki Vakıflarda katiplik sonra memurluk yapan, yanı sıra ticaretle de uğraşan Ali Rıza Bey aniden vefat eder. Annesiyle dayısının yanına yerleşirler. Mustafa, dayısının köy hayatına alışır. Baş vazifesi tarla bekçiliğidir. Kardeşi Makbule ile bakla tarlasının ortasındaki kulübede oturup, kargaları kovalarlar. Zübeyde hanım bir zaman sonra okuması için Mustafa’yı Selanik’teki teyzesinin yanına gönderir. Selanik Mülkiye İdadi’sine kaydolur ama mutlu değildir. Dayısının önerisiyle Askeri Mektep’e yazılır.
Geleceğin Başkomutanı Mustafa Kemal asker hayatının cazibesine nasıl kapıldığını; “Teyzemin Binbaşı kadir Bey isimli komşusu vardı. Oğlu Ahmet Bey, Askeri Rüştiye’ye devam ediyor ve mektep elbisesi giyiyordu. Onun giyimine heves ediyordum. Sokakta gördüğüm zabitlerin derecesine vasıl olmak istiyordum. Annem askerlikten mütehaşi (Çekigen) idi. Ona sezdirmeden imtihana girdim. Valideye karşı emrivaki oldu” Diyerek anlatır.
Yabancı dile meraklıdır. Matematik dersinde iyidir ama Fransızca dersinde zorlanır. Edebiyata karşı duyduğu ilginin nasıl doğduğunu kendi ağzından dinleyelim. “ Ömer Naci, Bursa İdadi’sinden kovulup bizim sınıfa geldi. Daha o zaman şairdi. Benden kitap istedi ama hiçbirini beğenmedi. Nedenini sorunca, şiir ve edebiyat diye bir şey olduğuna o zaman muttali oldum. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden menetti. ‘Bu tarzı iştigal seni asker olmaktan uzaklaştırır” diyerek. Güzel yazı yazmak hevesi böylece bende baki kaldı.”
Atatürk H.C. Armstrong’un kendisi hakkında bir kitap yazdığını ve bu Türk düşmanının kitabının sakıncalı bulunarak dilimize çevrilmediğini öğrenir. Kitabı getirtir. Bir gece sofrasında geç vakte kadar tercüme ettirerek okutur ve dinler. “ Bunun ithalini menetmekle hükümet hataya düşmüş. Adamcağız yaptığımız safahatı eksik yazmış, bu eksikleri ben ikmal edeyim de kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun “diye latife ettiği bilinir. Kitapta düzenlemeler yaparak, çevirisini destekler.
Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’nda yer alan ‘’Sarışın bir kurda benziyordu. / Ve gözleri çakmak çakmaktı. / Yürüdü, uçurumun başına kadar, eğildi, durdu / Bıraksalar / İnce uzun bacaklarının üstünde yaylanarak / Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak / Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.’’ Dizeleri “Bozkurt” kitabının başında da yer bulur.
Gül Çağalı Güven çevirisiyle ‘’Bozkurt’’ 1932 Yılında Mustafa Kemal’in sağlığında, onayıyla yayınlanan ilk Atatürk biyografisi olduğu için değerlidir.
Neler yapmak istediğini, ideallerini anlamak, neyi nasıl yaptığını keşfetmek için O’nun 10 Kasım 1938 günü Saat 09.05’te ebediyete intikal ettiği ana kadar olan yaşam izini sürmekle mümkün olur.
29 Ekim 1938’de ilan ettiği Cumhuriyet, devrimleri, açtığı yol, yolumuz; gösterdiği ışık, hedefimizdir. İZİNDEYİZ!
Çünkü O artık benim, O bende yaşıyor.
Çünkü O artık biziz, O bizde yaşıyor.
|